Siyasi Rapor
- Emperyalist-kapitalist sistem, gerek dünya genelindeki ekonomik darboğazlar gerekse yeni döneme ait kapsamlı bir siyasal ve ideolojik çerçevenin yokluğu nedeniyle tıkanıklık içindedir. Tıkanıklığı aşmak için başvurulan saldırganlık, olası sistem krizlerini şimdilik erteleyebilse de kalıcı bir çözüm üretmemekte, uzun vadede sistemin kırılganlığını artırmaktadır.
- İki yıla yakın bir zamandır süren Rusya-Ukrayna savaşı, ABD açısından bu uğrakta Avrupalı ortaklarını hizaya sokarak NATO’yu ve genel olarak Transatlantik İttifakı’nı konsolide etme olanağı yaratmıştır. “Rusya’ya karşı savaş” konsepti doğrultusunda AB üyesi ülkelerin ABD liderliğine bağlılıklarını tazelemeleri emperyalist odaklar arasında uyumu artırmış olsa da bu durumun sürdürülebilirliği şüphelidir.
- Afrika’da bir dizi ülkede emperyalizmin boyunduruğundan kurtulma eğilimi gösteren liderliklerin iktidara gelmesi, kıtada Batılı emperyalistlerin hammadde kaynakları ile mali ve askeri sahalardaki egemenliğinin sarsılması ihtimalini gündeme getirmiştir. Afrika’daki gelişmeler en başta ABD, Britanya ve Fransız emperyalistlerinin çıkarları açısından risk oluşturmaktadır. Devrim Hareketi, nereye evirileceği ve kalıcılık kazanıp kazanmayacağı şimdilik belirsiz olan emperyalist merkezlerin yörüngesinden uzaklaşma eğilimlerini yakından izleyecektir.
- Emperyalist-kapitalist sistem içindeki pürüzleri ortadan kaldırmak adına Rusya’nın yanında Çin’e karşı da düşmanca tutumlar geliştiren ABD, uzun yıllar pompaladığı “küreselleşme” masalının inandırıcılığını azaltacak adımlar atmaya mecbur kalmıştır. ABD’nin Çin’e karşı ticaret savaşını kızıştırma eğilimi, dünya ölçeğindeki üretim ve ticaret zincirlerinin Rusya ve Çin’i içermeyecek biçimde yeniden kurgulanmasına yönelik denemeleri içermektedir. Bu tutuma farklı kıtalarda olası askeri gerilim dinamiklerinin kaşınması da eşlik etmekte, insanlık Avrupa’ya ek olarak Asya ve Afrika’da da savaş ihtimaliyle tehdit edilmektedir.
- Emperyalistlerin Rusya ve Çin’e yönelik düşmanca denemeleri, gerek barındırdıkları ucu açık ihtimaller gerekse yeni bir denge arayışının parçası olmaları nedeniyle önem taşımaktadır. Öngörülebilirliğin görece azaldığı günümüzde sosyalistler, emperyalistkapitalist sistemin yapısına dair değişim dinamiklerini dikkatle izleyecektir.
- Sistemdeki tıkanıklığın ekonomik boyutu ve ekonomide devletin rolünün güçlendirilmesinin zorunluluğu emperyalist merkezlerce de görülmekte, mali sermayenin uluslararası tahakküm aygıtı IMF ile ABD hükümeti dahil bir dizi önemli odak bu doğrultuda tartışmalar açmaktadır. Ancak ekonomide kamu müdahalesinin olası tüm düzey ve biçimleri uluslararası tekellerin etki alanının daralmasını zorunlu olarak içereceği için bu alanda egemen güçler adına kapsamlı bir çerçeve sunulamamakta, farklı aktörleri
tatmin edecek bir denge kurulamamaktadır. Kamuculuğun doğal ve meşru temsilcisi olan sosyalistler, bu alanda etkin ideolojik müdahaleler yapmalıdır. - Gerek “küreselleşme” paradigmasının yarattığı ekonomik eşitsizlik ve dengesizlikler gerekse “Rusya’ya karşı savaş” konseptinin yarattığı sorunlar özellikle Avrupa halklarında sisteme yönelik tepkilerin artmasına neden olmaktadır. Devrimci hareketin geri çekildiği ve kitlesel sol partilerin düzenle uyumlulaştığı koşullarda sistem karşıtı tepkiler aşırı sağ tarafından temsil edilmekte, Avrupa’da aşırı sağ hareketler çok hızlı büyümektedir. Sosyalistler açısından sorun oluşturan bu durum, emperyalist-kapitalist sistem açısından da yeni bir kriz dinamiğine işaret etmektedir.
- Başta Fransa olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde dönem dönem göçmenler, gençler ya da farklı emekçi kesimlerin öne çıktığı kitlesel eylem dalgaları, kapitalist düzenin yol açtığı eşitsizlik ve adaletsizliklerin dünya halkları tarafından sessizlikle karşılanmayacağını göstermektedir. Ancak bu kitlesel kabarmaların genel itibariyle süreklilik kazanamadığı, siyasal bir kanal bulmadığı ve bunlara bağlı olarak güç dengelerinde kalıcı etki yaratamadığı görülmektedir. Sosyalistler, tüm mücadele dinamiklerinin ancak siyasal alana taşınabildikleri ölçüde umut kaynağı olabileceğini unutmamalı, düzenin yarattığı sorunlara yönelik tepkileri devrimci bir çizgide politikleştirmeyi hedeflemelidir.
- Sosyalist sistemin yokluğunda dünya solu siyasal ve ideolojik açıdan merkezsiz hale gelmiş, sosyalistlerin dünyadaki gelişmelere dair tartışmaları da savruk ve dağınık bir görüntü vermeye başlamıştır. Bu nesnel durum, dünya ölçeğinde sosyalizmin etki alanını artıracak yeni bir uluslararası devrim dalgasına kadar kaçınılmaz olarak sürecektir. Sosyalistler öncelikle kendi ülkelerindeki mücadeleye odaklanmalı, ülkelerinin dünya sistemindeki yeri ve rolünü göz önünde bulunduran birer strateji geliştirmeli, dünya
sistemindeki eşitsizlik ve adaletsizliklerin deşifre edilmesi görevini elden bırakmamalıdır. - Dünya solunda özellikle Rusya-Ukrayna savaşından bu yana emperyalizm ve antiemperyalist mücadele başlıklarında ideolojik tartışmalar büyümektedir. Bu tartışmalar ABD-AB emperyalizmine farklı biçimlerde eklemlenen odaklarla sınırlı kalmamakta, antiemperyalist mücadelenin nasıl somutlanacağı konusunda fikir ayrılığı içindeki sol unsurlar arasında da gözlemlenmektedir. Devrim Hareketi bu tartışmaları izlemeye devam edecek, sosyalist devrim stratejisinde ABD-AB emperyalizmi ve NATO ile mücadelenin kritik bir halka olduğunun ve sosyalistlerin emperyalistlerle mücadeleyi sosyalist iktidar mücadelesi bağlamında yükseltmekle yükümlü olduğunun altını çizecektir.
11. 2023 seçimlerinin AKP tarafından kazanılması, 20 yılı aşan karşı devrimin aynı liderlik tarafından bir süre daha devam ettirileceği anlamına gelmektedir. Seçim sonuçlarıyla birlikte AKP iktidarı dış siyasette hem kimi gerilimler yaşadığı ABD-AB emperyalistleriyle hem de pragmatik bir temelde ilişki kurduğu Rusya ve müttefikleriyle pazarlık gücünü artırmış, iç siyasette ise daha fazla manevra alanı yakalamıştır.
12. AKP iktidarının Batılı emperyalistlerle gerilimleri gerçek bir zemine dayanmakla birlikte giderilemeyecek bir pürüz içermemektedir. Ukrayna krizinde NATO çizgisiyle uyumu koruyacağını ortaya koyan AKP iktidarı, bölgesel yayılma hevesinin ürünü olan farklı gerilimleri de kaşımakta, ABD ile pürüzleri giderme işlevi görecek yeni maceralar için zemin yoklamaktadır. Bunlara ek olarak emperyalistler açısından kaçınılmaz olan Rusya’yla açık ve örtülü diplomaside üstlendiği rol ve yer yer “Kapıları açarım” tehdidinin de eşlik ettiği sınır bekçiliği rolünün Avrupa’yı göçmen krizinden kurtarması gibi örnekler, AKP’nin pazarlıkçı tarzının emperyalizm açısından avantaja da dönüşebildiğini ortaya koymaktadır.
13. Seçimleri kazanan AKP, göçmen sorununu kangren haline getiren göç politikasını sürdürme eğilimindedir. Yıllık birkaç milyar avro karşılığında AB’nin sınır bekçiliğini üstlenen işbirlikçi AKP iktidarı bu yolla hem emperyalizmle pazarlık gücünü artırmakta hem de devasa bir örgütsüz ucuz emek ordusunu Türkiye sermayesinin hizmetine sunmaktadır. Türkiye’yi daha fazla kaldıramayacağı bir ekonomik ve sosyal yükün altında bırakan bu politika, karşı devrimin yurttaşlığı tasfiye etme projesine uygun olarak ülkemizde yurttaşlık olgusunu fiilen aşındırmaktadır. Devrim Hareketi göçmen sorununun çözümü için AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması’nın tek taraflı feshini ve göçmenlerin geri dönüş süreçlerinin göç kaynağı ülkelerin meşru hükümetleriyle birlikte planlanmasını savunmaya devam edecektir.
14. Düzen muhalefetince pompalanan ekonomik darboğaz ve yoksullaşmanın AKP’yi iktidardan düşüreceği tezi yanlışlanmıştır. “Düşük faiz-yüksek kur” politikasının geniş kitleleri yoksullaştırdığı ve makroekonomik dengeleri sarstığı için seçim sürecinde iktidar için kimi sorunlar yarattığı açıktır. Bununla birlikte mali sermayeyi tahkim eden bu politika kredi genişlemesi yoluyla ekonomide çarkların dönmesine ve dolayısıyla ekonomik darboğazın AKP’nin kitle tabanını oluşturan KOBİ’ler ve küçük burjuvazi açısından krize dönüşmemesine de hizmet etmiştir. Bu politika nedeniyle ortalama ücretler ve güvenceli istihdam olanağı daralsa da toplam istihdam oranının aynı ölçüde daralmaması, AKP’nin yoksul emekçilerden aldığı destekteki düşüşü yavaşlatabilmiştir.
15. AKP’ye seçimi kazandıran “düşük faiz-yüksek kur” politikası nedeniyle döviz kuru ve enflasyondaki artış sürdürülemez boyuta gelmiştir. Makroekonomik tablonun sürdürülemezliği ile yerel seçimlere bir yıldan az zaman kalmışken seçim ekonomisi uygulama zorunluluğu arasındaki sıkışma, ekonomi yönetiminde “Türk modeli” ile klasik neoliberal model arasında kararsızlığa yol açmaktadır. Şimdilik klasik neoliberal modele daha fazla yönelmiş olsa da bu iki seçenek arasında nasıl bir denge kuracağı belirsiz olan patron partisi AKP’nin her durumda emekçilere daha fazla yoksullaşma ve pahalılığı reva göreceği kesindir.
16. Seçimlerin AKP tarafından kazanılması, esas itibariyle düzen muhalefetinin yetersizliğinin ürünü olmuştur. Emekçilerin hayatını her açıdan zorlaştıran genel siyasi, ekonomik ve sosyal durum AKP’nin kitle desteğini zayıflatsa da programsız, dağınık ve çok başlı bir görüntü veren muhalefet AKP’den uzaklaşan kitlelere umut verememiş, AKP’yi devirmeye yetecek gücü biriktirememiştir.
17. Seçim sonuçları sağcılığın sağcılıkla yenileceği önermesini yanlışlamıştır. AKP eskileriyle yapılan ittifak AKP’yi destekleyen kitlelerin muhalefete yönelmesine yaramadığı gibi muhalefetin güvenilirliğini sarsmış, AKP’nin zayıf karnı olan yoksullaşma ve göçmen sorunu başta olmak üzere yakıcı sorunlarda halka umut verecek çözümler önerilmesini olanaksız hale getirmiştir.
18. Seçim sonrası tüm unsurlarıyla birbirine giren düzen muhalefetinin Türkiye için umut olamayacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Seçimlere ilkesiz ve programsız bir ittifak zeminiyle giren düzen muhalefeti, seçimden sonra ise ülkemizin gerçek sorunları yerine “kazanacak aday,” vekillik ve bakanlık kontenjanları ve gizli pazarlıklar ekseninde bir kayıkçı dövüşüyle birbirine düşmüştür. AKP’nin Türkiye’ye dayattığı düzlemi
kabullenerek sağcılaşma çizgisi düzen muhalefetinin tamamını çürütmüş, gelinen noktada halkın umudunun daha da kırılmasına yol açmıştır. Sosyalist hareket önümüzdeki dönemde düzen muhalefetinin iç gündemlerinden ve manipülasyonlarından uzak durmalı, kendi siyasal etki alanını genişleterek halkı karşı devrimle mücadelenin parçası haline getirmeye odaklanmalıdır.
19. CHP’nin sağa verdiği tavizler, AKP’nin iç siyasette manevra alanının genişlemesiyle sonuçlanmıştır. Anlamlı bir oy oranı olmaksızın CHP listelerinden meclise giren 35 İslamcı milletvekilinin varlığı ülke tarihinin en sağcı meclis bileşiminin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuş, AKP açısındansa hem transfer edilebilecek vekil havuzunu genişletmiş hem de meclis çoğunluğu için yeni bir ittifak seçeneğini ortaya çıkarmıştır.
20. AKP seçimleri kazansa da karşı devrim sürecinin önündeki pürüzleri tamamen ortadan kaldıramamaktadır. Yoksulluk, dizginsiz gericilik ve göçmen sorunu gibi ağır sosyal sorunlar karşısında emekçi halkın direnci AKP iktidarının işini zorlaştırmaktadır. Bu tabloda emekçi sınıfların örgütlenmesine odaklanan ve kamucu, aydınlanmacı, bağımsızlıkçı politikalara işaret eden bir mücadele hattının önemi artmaktadır.
21. Seçimde ortaya çıkan tablo, Devrim Hareketi’nin 2021’deki 1. Olağan Kurultayı’ndan itibaren kamuoyuyla paylaştığı “toplumdaki merkezkaç eğilimler” tespitiyle uyumlu olarak siyaseti merkezde konsolide etme olanaklarının daraldığını, ana akım dışı siyasi akımlara daha fazla alan açıldığını ortaya koymuştur. İslamcılığın ve milliyetçiliğin en aşırı uçlarının güç kazandığı bu tablo, Türkiye açısından ciddiye alınması gereken tehlikeler ortaya çıkardığı gibi sosyalist hareketin önündeki görev ve olanakların yeniden tanımlanmasını da gerektirmektedir. Türkiye sosyalist hareketi, merkezden uzaklaşma eğilimindeki emekçilerin öfkesini temsil eden, emekçilerin arayışını düzen karşıtlığına kanalize eden devrimci bir siyasal odak inşa etme göreviyle karşı karşıyadır.
22. Seçimlerde gerek iktidar gerekse muhalefet kanadında AKP dışındaki farklı İslamcı partilerin elde ettiği mevziler, Türkiye’de gericiliğin etki alanının genişlemesinde yeni bir aşamayı temsil etmektedir. Bu aşama, AKP’nin karşı devriminin Türkiye için öngördüğü anayasasızlaştırma, kuralsızlaştırma, kurumsuzlaştırma ve yurttaşlığı tasfiye etme projeleriyle uyumludur. Bununla birlikte geniş toplumsal kesimler yurttaştan tebaaya geriletilme baskısına direnmeye, gericiliği reddetmeye, laiklik bayrağını taşımaya devam etmektedir. Türkiye sosyalist hareketi halkın gericiliğe yönelik tepkisini yurttaşlık mücadelesi temelinde temsil etme, tarikatları ve siyasi partileriyle bir bütün olarak gericiliğe karşı mücadeleyi yükseltme sorumluluğuna sahiptir.
23. Seçim sürecinin bir bütün olarak işaret ettiği bir diğer olgu, düzen siyaseti ile geniş kitlelerin talep ve beklentileri arasındaki açının giderek genişlediği, bunun sonucu olarak bu talep ve beklentilerin soğurulma kanallarının zayıfladığıdır. Sosyalist hareket gözünü bu boşluğa dikmeli ve düzen aktörleri tarafından görmezden gelinen toplumsal kesimleri siyasette aktif hale getirerek devrimcileştirmenin, bu kesimlerin siyasal alanda temsilinin kanallarını oluşturmalıdır.
24. AKP karşıtı geniş toplumsal kesimler içerisinde düzen muhalefetinin etkisinin kırılması; emekçilerin, gençlerin ve kadınların bu bozucu etkiden kurtarılarak kendi kaderlerini ellerine almaları önümüzdeki dönemde bir devrimci görev olarak karşımızda durmaktadır. Bu görev, aynı zamanda bir politik kategori olarak halkın inşa edilmesi ve siyasi süreçler içerisinde belirleyici bir faktör haline getirilmesi sürecini de ifade etmektedir.
25. Halkın bir politik kategori olarak yeniden inşası hedefi; emekçiler, gençler ve kadınlar içerisinde yaratılacak örgütlenme pratiklerinin de yaygınlaşarak ve derinleşerek güçlenmesiyle olanaklıdır. Devrim Hareketi Dayanışma Evleri’nin, Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun ve Emekçi Kadınlar Derneği’nin faaliyeti bu hedef göz önünde bulundurularak şekillendirilecektir.
26. Seçim sürecinde Türkiye solunun geniş bir bölmesi düzen muhalefetine eklemlenmiştir. “AKP’yi AKP’ye benzeyerek yenme” stratejisinin eklentisine dönüşmekle sonuçlanan bu eğilim, solu hem politik olarak boşa düşürmüş hem de solun ideolojik savrukluğunu büyütmüştür. Türkiye 2023 AKP’si ile 2002 AKP’si arasında sıkıştırılırken solun geniş bir bölmesi de CHP ile HDP arasında sıkışmayı tercih ederek varlık nedenine aykırı hareket etmiştir.
27. Solda düzen muhalefetine doğrudan ya da dolaylı olarak eklemlenmeyen öbekler, gerçekçi bir seçenek oluşturamadıkları için bu tabloyu değiştirecek siyasal müdahaleyi yapamamıştır. Türkiye’deki tek yetkili makam olan Cumhurbaşkanlığı için kendi adayı ve programıyla öne çıkma iradesini gösteremeyen sol siyasal alanın dışına düşmüş, bir bütün olarak etkisiz kalmıştır.
28. Solun siyasi seçenek oluşturmak için kendi Cumhurbaşkanı adayını çıkarması gerektiğini ilk iki kurultayında tespit eden Devrim Hareketi bunun gerçekleşmesi için gücü ve olanakları ölçüsünde çaba sarf etmiş, ancak bu çaba yeterli olmamıştır. Solun siyasal alanın dışına düşmesine neden olan ve sol açısından kalıcı hasarlar bırakma riski olan durum, öncelikli görevimizin siyasal ve örgütsel gücümüzü artırmak olduğunu ortaya çıkarmıştır.
29. Devrim Hareketi’nin gücünün ve etkisinin artması, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde sosyalistler tarafından yapılan hataların önümüzdeki yerel seçimlerde tekrarlanmamasının da biricik koşuludur. Hareketimiz geniş emekçi, kadın ve gençlik kitlelerinin düzen muhalefetinden koparılmasını yerel seçim sürecinin öncelikli devrimci görevlerinden biri olarak kavramaktadır. Bu görevin başarıya ulaşabilmesi için AKP’nin sınırlı oya sahip olduğu ilçelere odaklanılması, belirlenen bölgelerde sosyalistlerin ayrı adaylar çıkartarak düzen muhalefetinin elinden bu belediyeleri almayı hedeflemesi gerekmektedir.
30. Devrim Hareketi açısından yerel seçimlerde bir diğer odak noktasını muhtarlıklar oluşturacaktır. Bu kapsamda, Devrim Hareketi Dayanışma Evlerinin bulunduğu mahallelerde muhtar adayları çıkarılması planlanmaktadır. Hareketimiz açısından bu bölgelerde gerçekleştirilecek bir muhtar adaylığı çalışması, hem yerel bağları güçlendirmenin hem de mahallelerdeki emekçilerin ve kadınların siyasete aktif katılımını
sağlamanın bir uğrağı olarak düşünmelidir. Hareketimiz, hem muhtarlık seçim kampanyasını hem de muhtar seçilme durumunda seçim sonrasındaki süreci “halkın yeniden inşası” hedefi ile bağlantılı olarak değerlendirecek ve muhtar adaylığı çalışmalarının tümünü bu hedef bağlamında şekillendirecektir.
31. Seçimlerde yükselişe geçen İslamcı partileri ve her yanı saran tarikatlarıyla gericilik, yurttaştan tebaaya geriletilmek istenen halkı kuşatmanın, yoksullaşan emekçileri sadaka kültürüyle düzene bağlamanın aygıtı durumundadır. Devrim Hareketi’nin Dayanışma Evleri, Emekçi Kadınlar Derneği ve Fikir Kulüpleri Federasyonu üzerinden örgütleyeceği mücadele ve dayanışma çizgisi, düzenin gericilik eliyle yürüttüğü saldırıyı boşa çıkarmayı, karşı devrimcilerin tasfiye etmek istediği halkı yeniden inşa etmeyi hedefleyecektir.
32. Türkiye solu, nicel yetersizliğine ek olarak siyasal ve düşünsel bağımsızlığını büyük ölçüde yitirmiş, siyasette düzen partilerinin düşünsel üretimde ise bu partilere ya da farklı burjuva ve emperyalist kurumlara bağımlı olarak gelişen platformların etki alanına girmiştir. Solun üzerindeki siyasal ve ideolojik kuşatma acilen yarılmalı, sol kendine ait düzlemler oluşturarak iktidarı hedefleyen bir siyasal ve düşünsel üretim ortaya koymalıdır.
33. Devrim Hareketi, 3. Olağan Kurultayı ile birlikte “devrimin partisini inşa” görevine odaklanacaktır. Bu görev Türkiye’de devrime öncülük edecek partiye uygun bir siyasal ve örgütsel kurumsallığın oluşturulmasını, siyasal etki ve yaygınlığın buna uygun olarak artırılmasını içermektedir.