İçeriğe geç

Patronlar Susacak, İşçiler Konuşacak

Umut sermayede değil emekçilerde

Emekçi halk AKP’nin sömürü ve zorbalığa dayalı düzeninden yaka silkerek mücadele etme eğilimine girerken patronlar kulübü, halktaki tepkilerin sözcülüğüne soyundu. TÜSİAD Genel Kurulu’nda konuşan Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras, AKP yargısının siyasi operasyonlarını ve yeni mezun teğmenlerin ihracını eleştirirken Kartalkaya’daki otel yangını ile 2014’te Soma’daki kömür ocağında 301 işçinin, geçen yıl ise Erzincan İliç’te altın madeninde 9 işçinin katledildiği iş cinayetlerine de değinerek hükümeti eleştirdi. TÜSİAD’ın bir tür “kurallı ve denetimli kapitalizm” anlayışına dayanan ve toplumdaki tepkileri soğurma hedefini güden eleştirilerinin AKP eskisi Babacan’ın “TOBB ve TÜSİAD gibi sermaye örgütleri daha fazla konuşsun” çıkışından hemen bir gün sonra gelmesi ise dikkat çekti.

AKP iktidarının bayatlamış “vesayet” ithamı bir yana, patron örgütü TÜSİAD’ın halka karşı sicili hiç temiz değil. Bugün kuraldan, denetimden, özgürlükten bahseden TÜSİAD, Türkiye’de emekçilerin örgütlenerek eşit ve özgür bir gelecek ufkuyla mücadeleye giriştiği uğraklarda işçi sınıfının ezilmesi için darbe kışkırtıcılığı yaptı, gerici iktidarların Türkiye’yi patronlar adına sömürü cehennemine çevirdiği dönemlerde ise alkış tuttu. 12 Mart sonrasında kurulan ve 24 Ocak-12 Eylül sürecinde başrolde olan TÜSİAD, Türkiye’nin adım adım bugünkü karanlığa sürüklendiği AKP’li yıllar boyunca ise piyasacı ve emek düşmanı politikaları destekledi. Türkiye’nin kamusal varlıkları özelleştirme yoluyla yağmalanırken aslan payını TÜSİAD üyesi patronlar aldı. TÜSİAD, AKP’nin karşısında değil yanında. Bugün Türkiye’nin AKP karanlığından kurtulması için umut TÜSİAD’da değil, onun tam karşısında, yani emekçilerin örgütlü mücadelesinde.

Türkiye işçi sınıfı sömürü düzenine karşı hakkını aramak için yollara düşerken umudu başka yerde aramak anlamsız. KFC ve Pizza Hut şubeleri kapatılırken içeride kalan maaş ve tazminat alacaklarını kaptırmamak için ülkenin dört yanında bir araya gelen İş Gıda işçileri, Gaziantep’te AKP’li patronun zorbalığına karşı kafa tutarak sendikalaşma hakkını savunan Çelikaslan Tekstil işçileri ve Ankara’da özelleştirme yağmasına karşı yürüyen Çayırhan Termik Santrali işçileri umudun nerede olduğunu gösteriyor. Patronların iktidarı AKP de bunu gördüğü için BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’i tutuklayarak Gaziantepli tekstil işçileri üzerinden Türkiye işçi sınıfına gözdağı vermeye çalışıyor. Türkiye’nin kurtuluşu sömürücülerin değil, ülkemizdeki tüm zenginliği bizzat üreten emekçilerin elinde. Çözüm, emekçilerin hakları için verdikleri mücadelenin büyütülmesi ve daha da ileri taşınarak işçi sınıfının iktidarı için verilen mücadeleye bağlanmasında.

Düzen muhalefeti başka alemde

AKP iktidarı karşı-devrim programı doğrultusunda baskıyı ve halka karşı saldırıları yoğunlaştırırken düzen muhalefetiyse halkın gerçek dertleri dışında her şeyle uğraşıyor. Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren siyasi süreçleri Abdullah Öcalan’la yapılacak pazarlıklara havale eden iktidar, CHP’li ve DEM’li belediyelere operasyon yaparak başkan yardımcılarını ve belediye meclis üyelerini tutukluyor, belediyelere kayyum atıyor. Bu esnada DEM Partili yetkililer Bahçeli’ye her gün başka övgüler düzüyor, iktidar blokuyla yapılacak pazarlıklar sekteye uğramasın diye halka değil karşı-devrim iktidarına karşı “sorumlu” davranıyor, halkı doğrudan ilgilendiren iktidar saldırılarını umursamazken masadaki pazarlıkta ne alıp ne vereceğine odaklanıyor.

CHP ise iktidarın saldırıları karşısında ciddiyetsiz ve sorumsuz bir tutumla ülkenin sorunlarını bir yana bırakmış kendi iç kavgalarıyla meşgul. Siyasi talimatla yönlendirildiği açık olan dava ve soruşturmalarla CHP’li belediyeler kıskaca alınıp İmamoğlu birden fazla davada hapis istemiyle yargılanırken CHP henüz tarihi belli olmayan seçimlerde kimin aday olacağıyla ilgili iç rekabete giriyor, iktidara neredeyse bir buçuk yıl önce yapılmış CHP kurultayı üzerinden yargı operasyonu yapma fırsatı veriyor. Türkiye’nin gerçek dertleriyle ilgili bir mücadele iradesinin ve siyasal-ideolojik ortaklığın yokluğunda CHP tamamen çıkar kavgalarıyla belirleniyor, parti içindeki konumunu her şeyin üzerinde tutan çıkar grupları parti içindeki rakiplerini alt etmek için kamuoyu önünde birbirlerine sataşmaktan ve yeri geldiğinde iktidarın operasyonlarına alet olmaktan çekinmiyor. Türkiye’nin kurtuluşu rant kavgaları üzerinden belirlenen düzen muhalefetinde değil, devrim için örgütlü mücadelede.

ABD dünyanın başına bela

Amerikan siyaseti ile emperyalist sistemin önceliklerinde belirgin değişiklikler için düğmeye basan Trump yönetimi, dünyanın dört yanında çirkin yüzünü göstermeye ve emperyalistlere asla güven olmayacağını kanıtlamaya devam ediyor. Alenen etnik temizlik anlamına gelen Gazzelilerin topluca sürgün edilmesi planında ısrar eden Trump; Filistin toprağı Gazze’nin bizzat ABD’nin kontrolüne gireceğini ve Gazzelilere kendi topraklarına geri dönüş hakkı tanınmayacağını söyleyecek kadar küstahlaştı, İsrail’i dokunulmaz kılmaya yönelik küstah planları için Arap dünyasındaki önde gelen destekçilerinden Ürdün Kralı Abdullah’ı basının önünde aşağıladı. Trump’ın etnik temizliğe ve bölgede İsrail dışında her ülkenin egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve demografik yapısını hedef almaya dayalı Gazze planının sadece gündemde kalması bile bölgede gerilimi yükseltiyor, yeni çatışmaları kışkırtıyor.

Tıpkı Filistin gibi geçmişi ve bugünü ırkçı bir sömürge rejiminin izlerini taşıyan Güney Afrika da Trump yönetiminin hedefinde. Kamu yararı gerekçesiyle toprakların bedelsiz kamulaştırılmasına izin veren bir yasa çıkarılması üzerine Trump yönetimi Güney Afrika’ya ekonomik yardımların kesileceğini duyurdu, Apartheid rejiminden nemalanan zengin bir aileden gelen Elon Musk ise büyük çiftliklerin bedelsiz kamulaştırılmasını savunan muhalefetteki sosyalist parti Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) lideri Julius Malema’yı hedef göstererek uluslararası suçlu ilan edilmesini istedi. Eski bir sömürge olan Güney Afrika’da ırkçı sömürge rejiminin izlerinin silinmesi ve büyük mülk sahiplerine yönelik bedelsiz kamulaştırma talebi haklı ve meşrudur, ABD emperyalizminin Güney Afrika’nın egemenlik haklarına yönelik girişimleri tümüyle gayrimeşrudur.

ABD emperyalizminin pervasızlığından Avrupa da nasibini aldı. Ukrayna’da Rusya’yla anlaşarak savaşı bitirmeyi hedefleyen ABD yönetimi, kukla Zelenski başta olmak üzere Avrupa’daki tüm işbirlikçilerini de yüzüstü bırakmaya hazırlanıyor. Bugüne kadar yapılan askeri yardımların karşılığı olarak Ukrayna’nın nadir toprak minerallerinin yarısını talep eden ABD yönetimi savaşın sonlandırılmasına yönelik müzakereleri Rusya’yla doğrudan yaparak AB’yi ve mevcut Ukrayna yönetimini devre dışı bırakmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz hafta yapılan Münih Güvenlik Konferansı’nda konuşan ABD Başkan Yardımcısı JD Vance de AB’deki hakim liberal siyasi sistemi yerden yere vurdu, AB’nin sanayisizleşme ve askeri harcamalardan kaçınma eğilimini eleştirdi, Avrupa’daki Amerikan askeri varlığının sınırlandırılacağını açıklayarak AB’yi Rusya karşısında açığa düşürdü ve aşırı sağcı AfD temsilcileriyle görüşerek Alman iç siyasetine müdahil oldu. ABD’nin dış siyasetindeki keskin değişim ve kullanılan dildeki küstahlık, emperyalistlere asla güven olmayacağını ve emperyalist merkezler ile uyumlu liberal muhalefet anlayışının AKP dahil gerici-sağcı iktidarlara karşı kazanma şansı olmadığını bir kez daha gösteriyor. Halk düşmanlarından kurtuluş, emperyalizmin “nazik” ve “kaba” biçimleri arasında tercihten değil, emperyalizmin ve gericiliğin tümüyle reddinden geçiyor.