İçeriğe geç

Kayyum Açılımı

İktidardaki çete Esenyurt Belediyesi’ne çöktü

Açılım tartışmaları ülke gündemindeki ana konu olmayı sürdürürken kayyum politikaları ülkenin batısına da taşınmış oldu. “Kent uzlaşısı” kapsamında CHP’den aday olan DEM Parti çizgisindeki Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer tutuklanırken, Can Aksoy da aynı anda hem İstanbul vali yardımcısı olarak atandı hem de Esenyurt belediyesine kayyum olarak görevlendirildi. Bu hamleyle birlikte kayyum sopası muhalefetin belediye başkanları üzerinde bir tehdit olarak yeniden sallanmaya başlamış olurken Mardin, Batman ve Halfeti belediyeleri de yine iktidar tarafından gasp edildi.

Tutuklamanın, AKP dönemindeki geçmiş tüm siyasi davalar gibi hukuki dayanaktan yoksun olduğu açıkça görülüyor. Yaşananlar, AKP ve MHP’nin açılım, çözüm ya da normalleşme, ne derseniz deyin tüm bu başlıklara bakışının net bir göstergesi olarak anlam kazanıyor. Onlar için halkın neyi tercih ettiğinin ya da hukukun gereğinin herhangi bir önemi olmadığı bir kez daha görülüyor. Kayyum ataması ve TUSAŞ saldırısı birlikte düşünüldüğünde ise gizli pazarlıklar ve karşılıklı yoklamalarla yürüyen süreçte kaybedenin halk olacağı şimdiden kanıtlanıyor.

Not edilmesi gereken bir diğer başlık ise CHP’nin kırılganlığı. Halktan kaçırılarak yapılan ittifakların ve işbirliklerinin AKP kanadının saldırıları için verimli bir zemin sunduğu görülürken, bu saldırılara karşı CHP’nin tutumu onun kendi parçalı yapısını da ortaya koyuyor. CHP, İstanbul’da kayyuma karşı DEM ile birlikte ortak eylem yaparken kimi belediye başkanları ise iktidarın hukuksuz hamlesini destekleyen ya da sessizlikle geçiştiren bir pozisyon tutuyorlar. Halkın seçme hakkına karşı saldırı anlamına gelen böylesine bir gündemde bile iç hesaplar öne çıkıyor. Bu partinin temel sorununun kişiler değil, halk çıkarlarını merkeze alan bir siyasi çizgiye sahip olmaması olduğu yeniden kanıtlanıyor.

Düşük ücret saldırısına son

Merkez Bankası yetkililerinin IMF’ye yüzde 25 civarı asgari ücret güvencesi vermesi iktisatçıların tepkisini çekti. 126 iktisatçı tarafından imzalanan “asgari ücret politikası ve enflasyon yükünün adil dağılımı” başlıklı bildiride bu oranın “kaygı verici” olduğu ifade edilirken, “asgari ücret artışlarında gerçekleşen enflasyon oranının dikkate alınması” ve “gelir dağılımını da gözeten bütüncül bir ekonomi politikası izlenmesi” talep edildi.

Bugün Türkiye’de asgari ücret bir tür ortalama ücret olarak işlev görüyor. Dolayısıyla asgari ücret için verilecek mücadele neredeyse tüm emekçiler için doğrudan önem taşıyor. Asgari ücret 10 aydır 17.003 lira olarak uygulanırken Türk-İş’in açıkladığı verilere göre Ekim ayı için açlık sınırı 20.431 lira, yoksulluk sınırı ise yine 66.553 Türk Lirası. Ayrıca TÜİK verileri dahi toplam üretimden emekçilerin aldığı payın her yıl bir öncekine göre biraz daha düştüğünü gösteriyor. Yani, ücretler zaten enflasyona düşürücü etkide bulunuyor. Büyük şirketlerin artan kârları ise enflasyonu yukarı çekiyor.

Emperyalist merkezlerin, uluslararası tekellerin ve yerli patronların çıkarı için ortaya konan Mehmet Şimşek politikalarına ve bu politikalar kapsamında önümüze getirilen düşük ücret saldırısına karşı durmak zorunlu. Yoksulluk sınırının altında herhangi bir gelirin emekçilere sunulması kabul edilemez. Öte yandan, yüksek enflasyon ortamında ücret artışlarının yılda bir yapılması fiilen her ay ücretlerde düşüş anlamını taşır. Ücretlerin her ay, enflasyon ve büyüme oranı hesaba katılarak güncellenmesi gerekir. Kalıcı bir çözüm için ise ekonominin en baştan ve kamu mülkiyeti temelinde yapılandırılması şart.

Cumhuriyet, mücadele varsa var

Cumhuriyet 101 yılını geride bırakırken, 29 Ekim anmaları ve kutlamaları tartışma konusu oldu. Özellikle Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Ebru Gündeş’in de yer aldığı bir konser düzenlemesi büyük tepki çekti. Belediye Başkanı Mansur Yavaş tarafından yapılan açıklamada konserin 69 milyon TL’ye mal olduğu iddialarına herhangi bir yalanlama gelmezken, ödemenin “inceleme tamamlanmadan gerçekleşmeyeceği” gibi muğlak ifadeler yer aldı. Ebru Gündeş ismi ise ayrıca tepki çekti. Gündeş, daha önce altın kaçakçılığı ile gündeme gelen Reza Zarrab ile evliydi ve o dönem Zarrab’a destek veren açıklamaları biliniyor. Daha sonra aynı suç kapsamında ABD savcıları ile işbirliği yaparak Türkiye’nin ve Halk Bank’ın mahkum olmasını sağlayan Zarrab, şu anda tanık koruma programı kapsamında ABD’de farklı bir kimlikle yaşıyor.

Yaşanan rezilliğin Cumhuriyet düşmanı olduğu zaten herkesçe bilinen AKP’ye ait bir belediyede değil de CHP yönetiminde gerçekleşmesi ise ayrıca dikkate alınmalı. Cumhuriyet; patronlar ve emperyalistler tarafından devletten tasfiye edildi. Cumhuriyet olma iddiasından ve ilerleme hedefinden boşalan yere çeteler, tarikatlar yerleşti. Bugün, Cumhuriyet’i kutlayabilmek için bile onun için mücadeleyi merkeze almak zorunlu. Devrim Hareketi ve Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun çağrısının ardından İstanbul Kadıköy’de yüzlerce yurttaşın katılımı ile gerçekleşen halk yürüyüşü ve belediyelerin “kutlama etkinlikleri” arasındaki fark, bu gerçeği bir kez daha göstermiş oldu.