Düzen muhalefeti şaka gibi
AKP iktidarının halka yönelik saldırıları artarak sürüyor. Asgari ücret ve memur zamları konusunda gerçekleşen soygunun ardından sağlık hakkı da birçok yurttaş için fiilen ortadan kalkmış durumda.
Sigortasını ödeyemeyen Bağkur’lu ya da GSS prim borcunu karşılayamayan işsiz yurttaşlarımız bu yıla kadar 7 TL katkı payı ile devlet hastanelerinde muayene olabiliyordu. Bu pay 2025 yılında 300 liraya çıkarıldı. Bu miktar, geçtiğimiz yılda ödenenin 40 katının üstünde. Bunun yanı sıra gerekli olan tetkikler için de ayrı ayrı ve fahiş ücretler talep ediliyor. Yani zaten sigortasını dahi ödeyemeyecek durumda olan yurttaşlara ‘git evinde öl’ deniyor.
Halk saldırılara karşı tutunacak bir dal ararken düzen muhalefeti ise kendi derdinde. DEM Parti, “yeni açılım” kapsamında görüşmelerini sürdürürken ana muhalefet partisi CHP ise basına, iktidarın saldırılarına çok sert bir karşılık vereceğine yönelik bir beklenti oluşturacak bilgiler servis etti. İşaret edilen eylemde ise erken seçim çağrısı ve “kırmızı kart” içeren bir kampanya tanıtıldı. Muhalefet tarafından verilen fırsatı kaçırmayan iktidar kanadı ise belediyelere yönelik operasyonlarını sürdürerek yanıt verdi. Mersin’in DEM Partili Akdeniz Belediyesine kayyum atanırken, Beşiktaş’ın CHP’li Belediye Başkanı Rıza Akpolat da yolsuzluk iddiaları ile sabaha karşı gözaltına alındı.
Bir bütün olarak muhalefetin giderek bir şakaya dönüşmesinin altında ise düzene olan bağlılığı yatıyor. Mevcut sömürü düzenini koruma kararlılığının sonucu olarak iktidarın ana programına karşı halkçı herhangi bir gerçek öneriyi temsil etmeyenlerin halka karşı saldırılara anlamlı tepkiler vermesi de mümkün olmuyor. Devrimci bir çıkışın ayrı bir örgütlü güç olarak kendisini ortaya koyabilmesi bu nedenle vazgeçilmez bir önemde.
Aleviler dinci gericiliğin hedefinde
Suriye’nin cihatçı çeteler tarafından ele geçirilmesinin sonuçlarından birisi de ülkede yaşayan çok sayıda Arap Alevi’nin vahşice saldırılara maruz kalması. Esad döneminde karşı-devrimci saldırganlığın en önemli ideolojik referanslarından birisi de Alevi düşmanlığıydı. Ülkenin fiilen yıkılması, Aleviler başta olmak üzere farklı inanç gruplarının korumasız kalmasına yol açtı. Pek çok Alevi yerleşim yeri HTŞ’ye yakın unsurlar tarafından baskınlara uğruyor, aile bireylerinden birisinin eski yönetimde yer alması bahane edilerek onlarca aile çoluk çocuk demeden katlediliyor.
Cihatçıların hamisi konumunda olan AKP iktidarı ise hem bu saldırganlığa güç sağlıyor hem de mezhepçi vahşiliğin yurt içinde de karşılığının artması için çaba sarf ediyor. “Siyasal Alevilik” adı altında dinci gericiliğe yeni meşruiyet kaynağı yaratılırken, Alevilere yönelik mezhepçi düşmanlık da körükleniyor. Hem Suriye’de devam eden Alevi katliamlarına hem de ülkemizi esir alan dinci gericiliğe karşı laiklik mücadelesinin örgütlenmesi bu nedenle yaşamsal bir önem taşıyor.