Sözde muhalefet AKP’nin yanında hizalandı
Suriye’nin yenilgisi, bu ülkeye yönelik emperyalist operasyona başından beri dahil olan AKP cenahında coşkuyla karşılandı. Yıkıma uğratılan Suriye’nin yeniden inşası kapsamında dağıtılacak inşaat ihaleleri için ellerini ovuşturanlar, Misak-ı Milli demagojisiyle Suriye kentlerine plaka numarası dağıtanlar, Halep Kalesi’ne Türk bayrağı ve Emevi Camii’nde namaz gibi şovlarla Yeni Osmanlıcılık hayalleri satanlar sevinç içinde. Diğer yandan sevinç, aleni AKP’lilerle sınırlı değil.
Düne kadar AKP’nin Suriye politikasını sözde eleştiren düzen muhalefeti ve “muhalif” medya da yandaş medyanın sevincine ortak oluyor. Esad’ın devrilmesinden bu yana kanal kanal gezerek haklı çıktıklarını ve iktidarın Suriye politikasını doğru bulduklarını ilan eden AKP eskileri bir yana, CHP’nin ya da Batılı fon kuruluşlarının finanse ettiği yayın organlarının söylem değişikliği de çok keskin oldu. Esad’ın devrilmesine saatler kala “Esad’la görüşülsün” diyen ve Esad’la bizzat görüşme talebinde olduğunu açıklayan ana muhalefet lideri, bugün “Görüşseydik sonun Saddam ve Kaddafi gibi olur diyecektim” diyerek halkla alay ediyor. Farklı unsurlarıyla sözde muhalif medya Batı ve AKP medyasının “özgürlük” masallarını aynen tekrarlıyor, Baas dönemine dair hızlıca yalanlanmış kara propagandayı tekrarlamaya devam ediyor, Colani ve diğer cihatçı unsurların kapsayıcı ve demokratik bir Suriye kurabilecekleri hayalini satıyor. Ortadoğu denkleminde çok kritik bir kırılmayı temsil eden Suriye’nin düşüşü bir kez daha gösteriyor ki, düzen siyasetinin büyük partilerinin tümü AKP’nin gizli ya da açık ortakları. Bölgeyi ve ülkeyi etkileyen ilk kritik gelişmede AKP yanında hizalanmaktan geri durmuyorlar, söz konusu ABD emperyalizminin çıkarları olunca AKP ile aynı gemiye bindiklerini gizlemeye dahi gerek duymuyorlar.
Suriye’nin düşüşüyle birlikte somut bir başarı kazanan AKP iktidarı, uzun süredir yitirmiş olduğu “hikaye kurma” yetisini de kısmen yeniden kazanmış oldu. Ekonomik darboğaz, göçmen sorunu ve tarikat-mafya ağlarının saltanatı karşısında halk burnundan solurken tüm bu yıkımın sorumlusu olan iktidar, tam da bu yıkımın ürünü olan bir gelişmeden kazançlı çıkmayı başarabiliyor. İktidarın bu tablodan kazançlı çıkabilmesi, AKP’yi AKP’ye benzeyerek geriletme iddiasının temelsizliğini ortaya koyuyor. Karşı-devrim partisi ve iktidarı olan AKP’yi yenmenin yolu AKP’yle Amerikancılık, gericilik ve piyasacılık yarıştırmak ya da AKP tabanına şirin gözükmeye yönelik ilkesizlikler yapmak değil. AKP iktidarı ancak onun temsil ettiği çizginin tüm unsurlarını reddederek yani Amerikancı, gerici, piyasacı karşı-devrim programının karşısında bağımsızlıkçı, laik, kamucu bir devrim programını ve bu programı taşıyacak siyasi özneyi güçlendirerek alt edilebilir. Bunun yolu da edilgenleştiren halkın özneleştirilmesinden, devrimi hedefleyen bir siyasal mücadele doğrultusunda örgütlenmesinden geçiyor.
Emperyalistler Suriye’yi tasfiye ediyor
14 yıllık emperyalist kuşatma ile yenilen Suriye, ülkeyi tarumar eden cihatçı çetelerin iktidara yerleşmesine sahne oluyor. Geçmişteki Suriye yönetiminin parçası olan kimi unsurların işbirlikçiliğiyle beklenmediği kadar sakin ve “olağan” yürüyen geçiş süreci, Ortadoğu’nun dengelerini ve dinci gericiliğin tarzını bilenler için fırtına öncesi sessizliği andırıyor. Emperyalistler ile AKP iktidarı dahil bölgedeki işbirlikçilerinin tam uyum içinde çalışarak çizdikleri pembe tablo, Suriye’yi bekleyen karanlık ve kaosu gizlemeye yetmiyor.
Kameraların karşısında “özgürlük” ve “hoşgörü” nutukları atan, ısmarlama şirinliklerle göz boyamaya çalışan cihatçılar sokaklarda haremlik selamlık ayrılma talimatları yağdırmaktan, her noktada şeriat kuralları dayatmaktan geri durmuyor. Şam’ın kent merkezlerinde samimiyetsizce imaj çalışması yapılırken Suriye’nin geri kalanında silahlı cihatçılar sokakları terörize ediyor. Eski Baas destekçileri ile Alevi ve Hıristiyan azınlıklar başta olmak üzere cihatçıların din anlayışıyla uyumsuz olan tüm Suriyeliler katliam riskiyle karşı karşıya. Geçiş anında operasyonun pürüzsüz ilerleyebilmesi adına bu apaçık durum perdeleniyor, düne kadar gözünü kırpmadan kafa kesen katillerin Suriye’de iktidara yerleşmesi normalleştiriliyor.
Suriye cihatçılar tarafından yağmalanırken en büyük kazanan İsrail. 57 yıldır işgal ettiği Golan Tepeleri’nden ilerleyerek Suriye’deki varlığını genişleten ve Suriye-Lübnan sınırının bir bölümü ile dağlık bölgeleri ele geçiren İsrail, Şam’a dayandı. Esad’ın iktidardan çekildiği 8 Aralık’tan bu yana komşumuz Suriye’nin dört bir yanına yüzlerce hava saldırısı yapan İsrail, bu ülkenin donanmasını ortadan kaldırdığı gibi pek çok hava ve kara üssü ile silah stoklarını da imha etti. Egemen bir ülkenin savunma kapasitesini haydutlukla ortadan kaldıran İsrail, bu gayrimeşru eylemlerinde cesaretini düne kadar Siyonist işgalciliğe karşı duran Suriye devletinin ortadan kalkmasından ve yeni iktidar sahiplerinin işbirlikçiliğinden alıyor. İsrail saldırganlığına gıkını çıkarmak bir yana “Düşmanımız İran ve Hizbullah” diyerek alenen İsrail destekçiliği yapan HTŞ, İsrail’e göstermediği tepkiyi Filistinli direniş güçlerine gösteriyor. Geçmişte Suriye yönetiminin davetiyle bu ülkede üslenen Filistinli direniş örgütlerine silah bırakma ve Suriye’den çıkma dayatması yapan HTŞ; İsrail, Suriye topraklarını işgal ederken direnişçilerle uğraşıyor, sosyalist direniş örgütü Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) merkezlerini basmaya kalkıyor.
Suriye’nin ortadan kalkmasından nemalanan bir diğer güç ise AKP iktidarı. Bölgesel iddiaları için Filistin hamasetini bırakmayan iktidar İsrail’le ticari, askeri, istihbari düzeylerde işbirliğini sürdürürken Filistin direnişine somut destek veren Suriye’yi tasfiye etmek için her türlü düşmanlığı yaptı. Bugün Emevi Camii’nde namaz ve direksiyonda Türkiye’nin terör listesinde yer alan HTŞ’nin lideri Colani’nin olduğu otomobilin muavin koltuğunda yer tutma gibi sembolik görüntüler vererek Suriye’nin cihatçılarca yağmalanmasında başrolde olacağını ilan eden iktidar, bölgede emperyalist planlar doğrultusunda işlenecek yeni büyük suçlarına ortak olmaya hevesli.
Patronlar iktidarına karşı örgütlü mücadeleye
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun ilk toplantısından herhangi bir sonuç çıkmadı. Taraflar, milyonlarca emekçiyi ilgilendiren toplantıda ücret konuşulmadığını alay edercesine ifade ettiler. Toplantının göstermelik olduğu, asgari ücreti belirleyecek olanın hükümet olduğu açık. Hem emperyalist merkezlerden gelen sinyaller hem de onların temsilcisi olan Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek’in önceki ifadeleri, hedefin enflasyonun çok altında bir zam ile asgari ücretliyi açlık sınırının altına mahkum etmek olduğunu gösteriyor. Asgari ücretin Türkiye’de artık bir çeşit ortalama ücrete dönüştüğü hesaba katıldığında bu durum, toplumun bir bütün olarak sefalete sürüklenmesi anlamına geliyor. Ancak kendi deyimleriyle “sosyal patlama” korkusu iktidarın bu konuda çekince yaşamasına neden oluyor. Bu nedenle kurulan sözde masayı ciddiye almamak, kendi hakkımızı kendi örgütlü mücadelemizle kazanabileceğimizi tekrar tekrar hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor.