NATO’dan yeni silahlanma hamlesi
NATO savunma bakanları, 5 Haziran’da Soğuk Savaş’tan bu yana en kapsamlı silahlanma programını onayladı. “Rusya tehdidi” gerekçesiyle sunulan bu program, gerçekte ise emperyalist saldırganlığın önümüzdeki dönemde daha da tırmandırılacağının işaretlerini veriyor.
Yeni kararlarla birlikte NATO üyesi ülkelerden askeri harcamaları artırmaları, yeni birlikler oluşturmaları ve silah stoklarını genişletmeleri bekleniyor. Örneğin Almanya, 60 bin yeni askerin orduya katılması yönünde planlar yapıyor; pek çok üyenin savunma bütçeleri ise rekor seviyelere çekiliyor.
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in zirvede yaptığı “Burada olmamın nedeni, NATO’daki her ülkenin yüzde 5 düzeyinde katkı sunması gerektiğini anlamasını sağlamaktır” açıklaması, bu yönelimin özünü açıkça ortaya koydu. Trump döneminde dile getirilen “yüzde 2 yetmez” söylemi artık NATO’nun resmi politikası hâline gelmiş durumda.
Avrupa ülkeleri, Washington’ın direktifleri doğrultusunda silah tekellerine milyarlarca euro aktarırken bu yük emekçi halkların sırtına bindirilecek. Artan askeri harcamaların karşılığında sosyal harcamalarda kesintiler yapılacak, yeni vergi ve kemer sıkma politikalarıyla yoksulluk ve baskı derinleşecek.
Dünya halklarına yıkım ve savaştan başka bir şey vadetmeyen bu kapsamlı silahlanma süreci, NATO’nun küresel kapitalist sistemin jandarması olarak saldırgan politikalarında el yükseltmeye kararlı olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Trump ve Musk birbirine girdi
İkinci Trump döneminin önde gelen figürlerinden Elon Musk’ın hükümetteki görev süresinin sona ermesinin ardından Trump ve Musk arasında ciddi bir kavga patlak verdi. Trump’ın seçim vaatleri arasında yer alan ve “One big beautiful bill” ismi ile adlandırılan yasa tasarısının geçmesinin ardından Elon Musk, Trump’a karşı sosyal medya üzerinden savaş açtı. Yasayı “büyük çirkin harcama” olarak adlandıran Musk, Trump’ı kamu harcamalarını yükseltmek ile suçladı. Hızını alamayan Musk, daha önce kamuoyuna yansımış olan ve büyük bir skandal ifade eden Epstein adası ile ilgili olarak da Trump’ı suçladı. Musk’ın daha sonra sildiği X paylaşımına göre istismar adasının “ziyaretçi” listesi, bu listede Trump’ın yer alması nedeniyle gizleniyordu.
Tartışmanın ana kaynağı olarak elektrikli araçlara sağlanan devlet sübvansiyonunun ilgili yasa ile sonlandırılmış olması gösteriliyor. Zira Elon Musk, önde gelen elektrikli araç üreticisi Tesla’da CEO olarak görev yapıyor ve bu yasa tasarısı doğrudan Tesla’nın çıkarları ile çelişiyor. ABD Başkanı Trump da bu duruma “Elon’u ben kovdum. Elektrikli araç zorunluluğunu kaldırdım, delirdi” ve “Onun hükümetten aldığı sübvansiyonları kesmek, bize milyarlarca dolar tasarruf sağlar. Biden’ın neden yapmadığına hep şaşırmışımdır” ifadeleri ile dikkat çekti.
Çıkar çatışması akla yatkın olsa da durumu buraya getiren daha büyük bir neden var: Emperyalizmin krizi. Emperyalist-kapitalist sistem ve onun lider ülkesi Amerika Birleşik Devletleri uzun yıllardır büyük bir iktisadi, ideolojik ve siyasi bir kriz içerisinde. Bir türlü çözülemeyen ekonomik sorunlar, “Amerikan Rüyası”nın uzunca bir zamandır toplumu ikna etme yeteneğinin ortadan kalkması ve çıkış için anlamlı bir siyasi önermenin yaratılamamış olması gibi sorunlar etkisini giderek büyütüyor. Zaten Trump ve Musk gibi geleneksel siyasetçi kalıplarına uygun olmayan, en temel insani değerlerden bile yoksun olan ve emperyalist sistemin çarpıklığını gizleme gereği dahi duymayan figürlerin alan bulabilmesini sağlayan da bu kriz durumu.
ABD’nin krizi en azından erteleyecek bir yolu henüz bulamamış olması iç çatışmaları daha görünür hale getiriyor. Daha büyük siyasi gerilimlerin ortaya çıkması ihtimali ise her geçen gün artıyor.
KRT emekçileri kazanacak!
Medya sektöründe yaşanan hak gaspları ve güvencesiz çalışma koşulları her geçen gün daha görünür hale geliyor. Patronların çıkarları doğrultusunda şekillenen yayın politikaları, en büyük yükü emekçilerin omuzlarına yüklüyor. KRT TV’de yaşananlar ise bu düzenin en güncel ve çarpıcı örneklerinden biri.
2023 yılının sonlarında KRT TV el değiştirmişti. Kanal, önceki sahibi Ali Fırat Atabaş’tan, CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’e yakınlığıyla tanınan Fırat Bozfırat’a devredildi. Sarıgül, CHP’ye katılmadan önce genel başkanlığını yürüttüğü Türkiye Değişim Partisi’nde Bozfırat’a genel başkan yardımcılığı görevi vermişti. Öte yandan Atabaş’ın da CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan’la yakın ilişkisi olduğu ileri sürülüyordu. Devir işlemi sonrasında kanalın genel müdürü, genel yayın yönetmeni ve yayın koordinatörü gibi birçok önemli isim görevlerinden ayrıldı. Ardından KRT TV’nin yayın politikası da değişikliğe uğradı.
Yeni yönetim ise ardı ardına hak gasplarına girişti. Büyük paralarla oynayan medya patronları kendi politik ve finansal çıkarları uğruna istedikleri gibi emekçilerin kaderleri ile oynamaktan çekinmiyor. Diğer yandan sektörde düşük ücret politikası da muhalif görünümlü medyadan iktidar yanlısı medyaya kadar bir kural haline gelmiş durumda. Bununla birlikte sigortasızlık, kuralsızlık, yoğun çalışma da sektörün acımasız bir gerçeği. Aynı şekilde patronların çeşitli politik ve finansal bağlantıları da editoryal dayatmalara dönüşüyor.
KRT direnişi ise bu sorunların tam anlamıyla bir yansıması. Bu kurumda ve medyanın genelinde ücretlerin çeşitli bahanelerle geciktirildiği, fazla mesai, yemek ücreti, yol ücreti gibi konularda adım atılmayarak adeta bir kölelik düzeninin inşa edildiği görülüyor.
Çalışanların talepleri arasında ödenmeyen iki aylık maaşın yatırılması, kesilen üç öğün yemek ücretinin geri ödenmesi, dava süreci beklenmeden tazminatların verilmesi, eksik bildirilen sigorta primlerinin tamamlanması ve süreç sonunda hiçbir personelin haksız şekilde işten çıkarılmaması yer alıyor.
Emekçilerin haklarını alması ve güvenceli, sağlıklı koşullarda çalışabilmesi için mücadele ve dayanışmadan başka bir seçenek bulunmuyor.