İçeriğe geç

Cumhuriyet İçin Mücadeleye!

Yeni açılım süreci: Çeteler, tarikatlar, silahlar, bombalar…

Geçtiğimiz haftaya “yeni açılım” damga vurdu. Devlet Bahçeli’nin tek konuşmada üç açılım birden yapması gündeme oturdu. Bahçeli, Öcalan’a tecridin kaldırılmasını isterken, gelip mecliste konuşma yapmasını ve konuşmanın içeriğine bağlı olarak da umut etme hakkı kapsamında serbest bırakılmasını talep etti. Bahçeli ihaleyi yüksek perdeden açarken İYİP Genel Başkanı Dervişoğlu, geçmişte Bahçeli’nin Erdoğan’a fırlattığı idam ipini hatırlatarak bu kez kendisi aynı yolu izledi. Bahçeli’nin yanıtı ise yine “sembolik” oldu. Yağlı urgan, Bahçeli’nin makam odasında İYİP logolu bir çantayı asmak için kullanıldı. Bahçeli, çete liderleri Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz ile de görüştü. Görüşmenin ardından Çakıcı, açılıma itiraz eden bir başka isim olan tarikatçı Cübbeli Ahmet’i “ziyaret” etti ve Cübbeli, itirazın yer aldığı videoyu sosyal medya hesaplarından kaldırdı.

Açılım süreci, öncekilere benzer bir biçimde kanlı başladı. Ankara’da TUSAŞ tesislerine yapılan silahlı ve bombalı saldırıda 5 kişi öldü, 22 kişi yaralandı. Saldırı PKK tarafından üstlenilirken iktidar kanadının pozisyonunda herhangi bir değişiklik gözlenmedi. Saldırıya karşı Suriye topraklarında yer alan ve YPG kontrolündeki Rojava bölgesine misilleme yapıldı. Sivillerin ölümüyle süreç devam ederken, süreci kesintiye uğratmak ya da hızlandırmak isteyen tüm tarafların ikna ya da pazarlık için silah kullanmaktan çekinmeyeceği bir kez daha görülmüş oldu.

Sürecin nasıl çözümle sonuçlanacağı ise tartışma konusu. Ancak konu açılım olduğunda çözümün her zaman gerçekçi bir hedef olması gerekmediğini de not etmek gerekiyor. Sürecin başlaması aktörlerin çıkarına uygunsa çözüm gerçekçi görünmese de süreç başlayabilir. Tüm aktörlerin makul bulabileceği bir çözüme ulaşılıp ulaşılamayacağı ise zamanla belli olabilir.

Bir diğer önemli nokta ise masanın kurulması için illa da aktörler arasında bir uyum, eşgüdüm olması gerekmediğidir. Türkiye ve Ortadoğu öyle büyük bir sorun yumağı içerisine sokulmuştur ki, birbirleri ile çatışma halindeki aktörlerin daha büyük hedeflerde buluşması bir tercihten çok zorunluluğa dönüşmüştür. Bu zorla yan yana gelme hali, hedefler ve iddialarla birlikte toplumda yaratılacak olası tahribat riskini de büyüten bir faktördür. Bu değerlendirme, Türkiye’de yeniden etkili olabilmek için pusuda bekleyen Fethullahçı çete için de geçerli. 15 Temmuz darbesi, sınav yolsuzlukları ve pek çok siyasi davanın arkasındaki isim olan sürgündeki cemaat lideri Fethullah Gülen’in ölümü, tam da “açılım” adı altında bir büyük oyun kurulmaya çalışılırken söz konusu cemaatin bir biçimde bu oyuna dahil olma girişimlerini hızlandırmasına vesile olabilir. Batılı ülkelerde ve Asya’nın kimi bölgelerinde gücünü koruyan cemaatin üyelerine yönelik resmi ağızlardan yapılan nedamet getirme çağrıları, AKP iktidarının cemaat açılımını da olası seçeneklerden biri olarak gördüğünü gösteriyor.

Emperyalistlere asgari ücret güvencesi

IMF Türkiye misyonu başkanı Jim Walsh, düşük asgari ücret talep etti. Walsh, IMF-Dünya Bankası toplantısında geçen yılki asgari ücret zammını yüksek bulduğunu belirtirken 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren geçerli olacak asgari ücret artışının düşük olmasını umduğunu ifade etti. Enflasyon artışının kaynağı olarak emekçilerin zaten düşük olan gelirlerinin reel bazda bir nebze de olsa korunmasını gösteren Walsh, yeni faiz artışlarının da gerekli olabileceğini belirtti.

Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın ABD’de yatırımcılarla gerçekleştirdiği toplantıdaki ifadeleri ise IMF patronlarının beklentilerine uyum taahhüdü anlamını taşıdı. Karahan asgari ücret artışının yüzde 25 civarında olacağını belirtirken bunun bir sonraki yılın enflasyon beklentisi ile uyumlu olduğunu da söyledi.

Oysa 2024 Ekim ayı yıllık enflasyonu yüzde 50’nin üzerinde. Yine Ocak ayı için beklenti yüzde 40 ila 50 arasında. 2025’te yürürlüğe girecek olan fahiş elektrik ve doğal gaz zamları ise giderleri daha da artıracak. Alım gücünün gerçekten korunabilmesi için ise tüm ücretlerin her ay enflasyon ve büyüme oranında güncellenmesi bir zorunluluk. Gerçekte hak edilen bir yana, mevcut refah düzeyini korumanın bile tek yolu bu.

Enflasyonun kaynağının emekçilerin ücretleri olduğunu iddia eden ideolojik yaklaşımın yanlış olduğunu açıkça belirtmek gerekiyor. Sermaye sahipleri kârlarına kâr katarken emekçilerin alım gücünün düştüğü bir ortamda açık ki ücretler enflasyonu artırmıyor, azaltıyor. Patronlar ise doymuyor ve daha fazlasını istiyor. Uluslararası tekellerin sözcüsü olan emperyalist merkezler ülkemizin daha fazla sömürülmesi için taleplerde bulunurken bizi temsil ettiğini iddia edenler ise onların bir dediklerini iki etmiyorlar. IMF yetkililerinin cüreti ve istedikleri güvenceyi alabilmeleri, AKP iktidarının “yerlilik ve millilik” söyleminin tamamı ile yalan olduğunu ortaya çıkarıyor.

Cumhuriyet 101 yaşında

Cumhuriyet’in ilanının üzerinden 101 yıl geçti. Cumhuriyet, emperyalist işgale karşı bağımsızlık, cehalete teslim edilmiş bir halk için aydınlanma, ülkeyi saran gericiliğe karşı ise laiklik demekti. Cumhuriyet, kalkınma arayışı demekti. Bir halkın kendi gücüyle ilerleme iddiasıydı.

Ancak proje ne yazık ki başarıya ulaşamadı. Emperyalistler, yobazlar ve yerli patronlar Cumhuriyet’i boğdular. Türkiye’nin NATO’ya sokulması bağımsızlığı kalıcı olarak ortadan kaldırdı. Halkın emeği üzerinden zenginleşenler, sahip oldukları sermayeleri katlamanın başka yollarını buldular. Kalkınma hayali rafa kalktı. Laiklik adım adım devlet katından silindi, Devrim Kanunları ile yasaklanan tarikatlar yurdun dört bir yanına yayıldı.

Bugün Cumhuriyet, yalnızca halkımızın sıkılı yumruğunda yaşayabiliyor. Türkiye’nin emperyalistlerden bağımsızlığını yeniden kazanmasını savunanlar, Cumhuriyet değerlerini taşıyorlar. Tarikatları ve cemaatleri karşısına alarak laik bir Türkiye isteyenler, Cumhuriyet’ten bize kalan mirası oluşturuyor. Emeğinin hakkı için sömürücülere karşı mücadeleyi büyütenler, Cumhuriyet’i yeniden ve çok daha kuvvetli bir biçimde kurmanın tek yolunu bizlere gösteriyor.

İşte böyle bir ortamda, yalnızca kutlanarak geçiştirilecek değil mücadele edilerek kazanılacak bir Cumhuriyet var diyenler, 29 Ekim günü İstanbul Kadıköy’de “Çetelere, tarikatlara, sermayeye karşı Cumhuriyet bizim” demek için buluşuyor. Tüm yurttaşlarımızı 16.00’da Süreyya Operası’ndan başlayacak halk yürüyüşüne davet ediyoruz.