Ekim ayından bu yana Türkiye’nin gündemini işgal eden adı ve içeriği belirsiz “süreç” İmralı’dan gelen mektubun kamuoyuna duyurulmasıyla birlikte farklı bir aşamaya geçmiş, iktidar ile İmralı arasında oluşan ideolojik zemin ortaklığı belirginlik kazanmıştır. Kürt sorununun var olduğu zemin temel olarak reel sosyalizm ve Cumhuriyet başta olmak üzere 200 yıllık Türkiye modernleşmesine referansla tanımlanmış, Kürt sorununun tarihi sorumluluğu bu iki dinamiğe yüklenmiştir.
İktidar ile İmralı arasında sağlanan mutabakatı yansıttığı belirtilen mektupta ortaya konan çerçeve, dünya ve Türkiye tarihini büyük insanlığın hafızasına kazınmış gerçeklere aykırı bir biçimde sunmaktadır. İlericiliğin mahkum edilmesine dayalı bir perspektife yaslanan hiçbir gelişme, emekçi halk yararına bir sonuç doğurmayacağı gibi iddiaların aksine barış ve kardeşlik de sağlamayacaktır. Yakın geçmiş, bu tür çabaların ve pazarlıkların barış ve kardeşliği daha fazla yaralayan çatışmalara kapı araladığı trajik örneklerle doludur.
İmralı mektubunda göze çarpan bir diğer durum ise müzakerelerin geldiği aşamaya ve üzerinde anlaşılmış ya da henüz anlaşılmamış olan içeriğe dair hiçbir bilgi verilmemesidir. Müzakere içeriğinin halktan saklanması, tüm sürecin halktan ve müzakereye taraf olanlar dışındaki siyasi güçlerden kaçırılması anlamına gelmektedir. Halkın ve diğer siyasi güçlerin içeriğini bilmedikleri bir sürece koşulsuz destek vermesi beklenmektedir. Halktan kaçırılarak yürütülen müzakerelerin olumlu sonuçlar doğurmadıkları da yine yakın geçmişin trajik deneyimlerinden bilinmektedir.
Barış ve kardeşlik, ancak ilerici değerleri merkeze alan ve halkı özne haline getirmeyi hedefleyen bir yaklaşımın ürünü olabilir. İçeriği halktan saklanan, komşu ülkelerin farklı güçler arasında masa başında paylaşımına ve paylaşım kavgası uğruna halk çocuklarının kurban edilmesine dayalı süreçlerden halka hayır gelmeyecektir.