İçeriğe geç

Devrim Hareketi 4. Olağan Kurultayı Siyasi Rapor

4. Olağan Kurultay - Siyasi Rapor

1. Emperyalist-kapitalist sistem, gerek ABD ve AB’nin siyasi denklemlerindeki dağınıklıklar gerekse farklı cephelerde dünya halklarına karşı yürütülen savaşlarda emperyalistler adına beklenen sonuçların alınamıyor olması nedeniyle çok yönlü bir belirsizlikler sarmalı içindedir.

2. Kukla Zelenski hükümetinin Ukrayna’yı emperyalist savaş örgütü NATO’ya sokma ısrarı sonucunda patlak veren savaş, tüm Batı blokunun çeşitli düzeylerdeki katılımına karşın Rusya’nın yenilgisiyle sonuçlanmamıştır. NATO ittifakı Ukrayna’da zaferin olanaksız olduğunu zımnen kabul eder hale gelmekle birlikte rakip güç Rusya’ya karşı savaş konseptini sürdürmekte, kaçınılmaz olan siyasi çözüm arayışlarını ertelemektedir.

3. Ukrayna taşeronluğunda yürütülen Rusya’ya karşı savaş, Amerikan hegemonyasını pekiştirerek Batı blokunu konsolide etmekle birlikte savaşın ekonomik ve sosyal yükünü asimetrik olarak Avrupa ülkelerine yüklemiş, AB-ABD arası yeni çelişkiler doğurmanın yanı sıra AB’nin siyasi dengelerini sarsma potansiyeline sahip sonuçlar doğurmuştur.

4. Haziran ayında gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimleri, Batı medyasındaki yaygın algının aksine “aşırı sağ yükseliş” ötesi anlamlara sahiptir. Neoliberalizmin derinleştirdiği eşitsizlik ve adaletsizlik, NATO ittifakı içinde ABD taşeronluğu ve 2010’lu yıllardan bu yana ağırlaşan göçmen sorunu Avrupa halklarının memnuniyetsizliğini artırmış, düzenin yerleşik dengeleri ötesine işaret eden bir çözüm arayışını besleyerek merkezkaç eğilimleri güçlendirmiştir. Sol siyasetin geriye çekildiği koşullarda Avrupalı emekçilere sahte umut vadeden aşırı sağın kazandığı ağırlık, emperyalist nitelikteki AB’nin siyasi istikrarını sarstığı ölçüde emperyalist merkezler adına bir kriz dinamiğine işaret etse de gerici ve halk düşmanı karakteriyle Avrupalı emekçiler adına gerçek umudu temsil etmemektedir.

5. Avrupa’da Amerikancı ve neoliberal paradigmanın sürdürülebilir olmadığına işaret eden siyasi gelişmeler, sosyalist siyaset adına olanakları da göstermiştir. Birden fazla Avrupa ülkesinde farklı nitelikte sol partiler kimlik siyaseti yerine eşitsizliklere vurgu yapan ve NATO’culuğa tavır alan bir siyaset izleyerek sivrilmiş, bu aşamada kendi ülkelerindeki aşırı sağ partilerin gerisinde kalmakla birlikte önemli birer çıkış yapmışlardır. Bu tablo, sol adına tehlikeler kadar olanaklara da işaret etmektedir.

6. Dünya ölçeğinde bir sosyalist blokun yokluğu, sosyalistlerin ideolojik olarak kuşatılmasına ek olarak uluslararası denklemi karmaşıklaştırmakta, sadeleşmiş devrim stratejileri geliştirmeyi zorlaştırmaktadır. Devrimciler kendileri dışındaki güçlerden medet ummaksızın güç biriktirerek daha fazla hareket alanı kazanmaya odaklanmalı, emperyalist merkezlerin dünyayı yönetmekte zorlanmasından doğan boşlukları ve emperyalistlerle farklı güç odakları arasındaki çatışmaların ortaya çıkardığı müdahale kanallarını değerlendirmelidir. 

7. Emperyalist merkezlerde siyaset, AB’nin yanı sıra sistemin hegemonik unsuru olan ABD’de de ciddi bir kısırlık ve tıkanıklık içindedir. Emperyalist-kapitalist sistemin tıkanıklıklarının aşılmasında inisiyatif alması beklenen ABD’de siyaset suikast girişimlerinden aday belirleme prosedürlerinin baypas edilmesine uzanan olağandışı yöntemlerle dizayn edilmeye çalışılmakta, yine de belirsizlik ortadan kaldırılamamaktadır. Dünyaya tutarlı ve sürdürülebilir bir siyasi-ideolojik çerçeve sunamayan emperyalizm, siyasi açılım geliştirme yeteneğindeki daralmaya paralel olarak yeni kadro ve lider figürü çıkarmakta da zorlanmaktadır.

8. Emperyalizmin dünya halklarına yönelik saldırılarının tıkandığı cephelerden biri de Filistin’dir. Irkçı ve dinci bir apartheid rejimiyle yönetilen ve Ortadoğu’da ABD emperyalizminin tetikçisi rolünü oynayan İsrail, Filistin direnişinin 7 Ekim hamlesini bahane ederek işgal ettiği Gazze’de korkunç katliamlara imza atarken batağa saplanmış, direnişin gücünü kıramadığı gibi bölgede İran ve Lübnan Hizbullahı gibi rakipleri karşısında da askeri caydırıcılığını önemli ölçüde yitirmiştir. Farklı bölge ülkelerini bombalamaktan bu ülkelerin başkentlerinde siyasi suikastlere uzanan kanlı provokasyonlar da inisiyatifin yeniden İsrail’in eline geçmesi hedefine değil, tek çıkış yolu olarak ABD’nin bölgedeki çatışmalara doğrudan müdahale etmeye iknası hedefine yöneliktir ve özünde çaresizliğin ürünüdür. İsrail’in Gazze’de içine düştüğü çaresizlik, tüm unsurlarıyla Filistin direnişinin başarısıdır.

9. Filistin’de direnişin kırılamadığı ve dünya genelinde Filistin’le dayanışmanın büyüdüğü koşullarda emperyalist sistemin dengesi bozulmuş, İsrail’e koşulsuz destek politikası sürdürülemez hale gelmiştir. Emperyalist merkezlerde fikir ayrılığının görünür hale gelmesiyle birlikte “Netanyahu’yu günah keçisi ilan ederek kısmen geri çekilme” seçeneği de olası bir alternatif olarak gündeme gelmiş, gerek uluslararası mahkemeler gerekse BM nezdinde Filistin lehine gelişmeler olmaya başlamıştır. Batılı ülkelerde Gazze’deki katliamı gündemde tutarak sürecin başındaki İsrail yanlısı havayı dağıtan toplumsal tepki, Müslüman göçmen gruplarının ötesinde bir yaygınlığa sahiptir ve bu noktaya gelinmesinde buralardaki anti-emperyalist siyasi güçlerin de katkısı olmuştur.

10. Filistin’de yaşanan süreç, Ortadoğu’da gerici ve işbirlikçi iktidarların bölge halklarına asla faydası olamayacağını da göstermiştir. İktidarlarını ve bölgesel iddialarını pekiştirmek için din istismarından geri durmayan AKP dahil gerici iktidarlar, söz konusu Filistin olunca İsrail’le çıkar ortaklıklarını sürdürmeyi yeğlemişlerdir. Filistinliler ile tüm Ortadoğu halklarının eşit, özgür, bağımsız birer ülkeye sahip olabilmelerinin yolu emperyalizme ve gericiliğe karşı tavizsiz mücadeleden geçecektir.

 

11. 31 Mart’taki yerel seçimlerin sonuçları, AKP’yi bir tür azınlık iktidarına dönüştürmüştür. Pek çok büyükşehir, il ve ilçe belediyesini kaybeden AKP, toplam oy oranı bakımından da ikinci parti haline gelerek toplumsal düzlemde meşruiyet kaybına uğramıştır. 

12. Yerel seçimlerde ortaya çıkan tablo CHP galibiyetinden ziyade AKP yenilgisidir. Karşı devrimci ve halk düşmanı karakteri nedeniyle uzun süredir halkın önemli bir bölümünün gözünde yönetme meşruiyeti olmayan AKP, uluslararası sermayenin temsilcisi Mehmet Şimşek’in damgasını taşıyan kemer sıkma politikalarına yönelik halk tepkisi sonucunda toplumsal desteğini yitirmiştir. Emek düşmanı politikalardan bunalan halk kesimleri, acil çözüm beklentisiyle AKP karşısındaki en büyük odak olarak CHP’ye yönelmiştir.

13. 2017’de istikrar vaadiyle referanduma götürülen ve mühürsüz oylarla hileli olarak yürürlüğe konulan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, kağıt üzerinde tek adam rejimi kurmuş olsa da sistemin doğrudan sonucu olan “yüzde 50 artı 1” zorunluluğu nedeniyle çok bileşenli koalisyonları sürekli hale getirmiş, iktidar blokundaki görece küçük öbeklere güçlerinin ötesinde bir pazarlık gücü vererek beklenenin aksine yönetimde dağınıklığı ve adem-i merkeziyetçiliği beslemiştir. Hangi siyasi gücün iktidarda olduğundan bir nebze bağımsız olan bürokratik işleyişin ortadan kalkmasıyla birlikte devlet mekanizması, iktidar blokunu oluşturan çıkar odakları arasındaki kırılgan dengeler ve süreklileşmiş gerilimler tarafından doğrudan belirlenir hale gelmiştir. Devletin çözülmesi sürecini derinleştiren ve devletin toplumdaki meşruiyetini zedeleyen bu durum, AKP’nin siyasi açılım yeteneğini ve dolayısıyla toplumsal tabanındaki erimeyi durdurma kapasitesini de çok sınırlandırmıştır.

14. Devletin çözülmesi arızi ya da salt AKP iktidarının öznel tercihlerine bağlı bir durum olmayıp Türkiye kapitalizmine içkindir. Neoliberal paradigmanın kamusallığı ve yurttaşlığı tasfiye eğilimi, bunların kurumsal izdüşümü olarak devlet mekanizmalarında bir çözülme dinamiği yaratmaktadır. Türkiye’de bu sürecin ülkenin kurucu dayanaklarına, yani Cumhuriyet’e düşman bir karşı devrim partisi tarafından yürütülmüş olması söz konusu çözülme dinamiğini şiddetlendirmiş ve kalıcılaştırmıştır. Sermaye sınıfının zor aygıtının zayıflamasını değil daha da kural tanımaz hale gelmesini ifade eden devletin çözülmesi sürecinin durdurulması, ancak AKP’nin yarattığı karşı devrimci düzlemin yerine halkçı, ilerici, bağımsızlıkçı bir düzlemin yaratılmasıyla mümkün olacaktır. 

15. Toplumsal destek bakımından tarihinin en zayıf ve çaresiz dönemini yaşayan AKP, CHP’nin sermaye egemenliğini önceleyen “sorumlu” muhalefeti ile zaman ve manevra alanı kazanmaktadır. Düzenin korunmasını iktidara gelmekten daha fazla önemseyen CHP, AKP iktidarının zayıf karnı olan kemer sıkma politikalarına yönelik hoşnutsuzluğu siyasetin konusu haline getirmekten uzak durarak Mehmet Şimşek programının sorunsuz uygulanabilmesi için iktidara destek olmaktadır.

16. CHP’nin AKP’ye bir diğer desteği ise iktidar blokunun iç gerilimlerine yönelik yaklaşımındadır. “Yumuşama” ve “normalleşme” söylemleri ile AKP’ye karşı muhalefeti yumuşatan CHP yönetimi, diğer yandan muhalefetini MHP ve Ülkü Ocakları etrafındaki kriminal faaliyetlerle sınırlı tutarak iktidarın iç gerilimlerine oynamayı tercih etmekte, AKP’nin farklı uğraklarda gemisinden attığı liberallerin pazarladığı “MHP’siz AKP” hayaline ortak olarak AKP’yi aklamaktadır. Farklı başlıklarda AKP’ye karşı muhalefeti kontrollü ve “sorumlu” biçimde yürüten CHP, bu tercihiyle kendi seçmen tabanına da ihanet etmekte, AKP’ye kendisinden uzaklaşan eski destekçilerini yeniden kazanmak için fırsat sunmaktadır.

17. AKP’nin yenilgisinin yarattığı umut değerli olmakla birlikte CHP ve elindeki belediyelerin AKP’nin yarattığı düzene gerçek bir alternatif önermediği, sosyalist hareket adına çıkışın CHP tarafından dayatılan eksene mesafe koyarak yapılabileceği unutulmamalıdır. Belediyeler tarafından sağlanan kamusal destek ve hizmetlerde ağırlık, devletin kamusal niteliğini artıracak ve güvenceli istihdamı artırarak yoksulluk sorununun kalıcı çözümüne işaret edecek uygulamalardan ziyade doğrudan yardımlardadır. Bilinçli bir tercihin ürünü olan bu politika, emekçilerin hayatını sınırlı düzeyde kolaylaştırıyor olsa da neoliberalizmin “yoksulluğu sürdürülebilir kılma” anlayışıyla uyumludur. CHP’nin toplumsal desteğini artırma işlevi gören bu sosyal uygulamalar, bu parti nezdinde neoliberal emek düşmanlığına karşı herhangi bir düzeyde kamucu ve halkçı bir ekonomi modeline kaynaklık etmemektedir.

18. CHP liderliğinin kemer sıkma politikalarının kimi göze batan ayrıntılarıyla ilgili ara ara sözde kalan eleştirilerde bulunuyor ve süreklilik kazanmayan çıkışlar yapıyor olması, bu partinin ekonomi politikasıyla ilgili kafa karışıklığı yaratmamalıdır. Mehmet Şimşek programıyla temelden ayrışan bir alternatife işaret etmek bir yana bu programın tam tutarlılıkla uygulanmasını vazeden ve ekonomi yönetimiyle müzakereleri de içeren muhalefet anlayışı, özünde halkın kemer sıkma politikalarına razı edilmesini hedeflemektedir ve herhangi bir şekilde sola çekilme potansiyeli taşımamaktadır.

19. Birinci parti haline gelen CHP, belediyelerin merkezinde durduğu yeni bir rant merkezi ve iktidar odağı yaratmaya başlamıştır. Özellikle medyada belediye olanaklarıyla ağırlık kazanan CHP, destekçileri ile AKP tarzı bir patronaj ilişkisi kurmakta, sosyalistleri de bu ilişki ağı içinde eritmeye çalışmaktadır. Devrim Hareketi, sosyalist hareketin siyasal ve ideolojik düzlemlerde CHP merkezli patronaj ilişkilerinden bağımsızlaştırılmasını sağlayacaktır. 

20. Farklı partilerde temsil edilen ülkücü-milliyetçi siyaset, yerel seçimlerde genel olarak başarısız olmuştur. Yerel seçimlerde ortaya çıkan bu tablo, iktidar blokundaki erime sürecinin yanı sıra bir siyasal akım olarak ülkücülüğün doğal sınırlara sahip olmasının ürünü olmuştur. Kendi başına ülke yönetme iddiası ortaya koyamayıp düzen güçlerinin tetikçiliği karşılığında devlet kadrolarından ve ranttan pay talep etmekle sınırlı bir ufka sahip olan bu akımın tek başına Türkiye siyasetinin ana damarı haline gelmesi mümkün değildir. Ancak Türkiye’de sermaye düzeninin ülkücü parti ve oluşumlar etrafında toplanan mafya ve çetelere ihtiyacının süreklileştiği koşullarda yerel seçim tablosunun kalıcılık kazanması da muhtemel görünmemektedir.

21. Yerel seçimlerin bir diğer önemli sonucu ise şeriatçı YRP’nin gerek ülke geneli oy oranı gerekse kazandığı belediyeler ve meclis üyeliklerinde somutlaşan yükselişidir. Mehmet Şimşek programına ve AKP’nin Filistin riyakarlığına söylem düzeyinde karşıtlık geliştirerek öne çıkan YRP’nin yakaladığı ivme, Türkiye siyasetinde merkezkaç eğilimin devamlılığını göstermektedir. Hem program hem de toplumsal güç itibariyle karşı devrim bayrağını AKP’nin elinden alma potansiyeline sahip bir gücün ilk kez ortaya çıkışına işaret eden bu tablo, Türkiye’de şeriatçılığın güç kazanması anlamına geldiği ölçüde bir tehlikeye de işaret etmektedir.

22. AKP ile YRP arasındaki üye, kadro ve söylem geçişkenliği, YRP’nin ve genel olarak siyasal İslam’ın karakterine dair önemli ipuçları barındırmaktadır. Filistin dahil tüm siyasi başlıklarda gericilik ve emperyalizme aynı anda tavır almaktan kaçınmak, bu unsurlardan biri ya da diğeriyle pazarlıktan öte anlam ifade etmeyecektir.

23. Türkiye sosyalist hareketi yerel seçimlerde bir bütün olarak başarısız olmuştur. Kazanılan az sayıda belediye ve meclis üyeliği ağırlıkla yerel dinamiklerin ürünü olmuş, genel durumu değiştirecek bir etki yaratamamıştır.
24. Solun başarısızlığı, günümüzdeki göreli güçsüzlüğüne ek olarak yerel seçimler uğrağında Türkiye’yi yönetme iddiasını somutlayan bir siyasal çerçeve sunamamış olmasının ürünüdür ve bu bakımdan genel seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı göstermeme tercihinin bir yansımasıdır. Devrim Hareketi, 2023’teki genel seçimlerden bugüne uzanan süreçte de görüldüğü gibi Türkiye solunun genel itibariyle düzen güçlerinden bağımsız bir siyasal odak olma iddiasının aşındığını gözlemlemektedir.
25. Siyasal alanda devrim iddiasından, yani Türkiye’yi yönetme iddiasından geri düşen Türkiye sosyalist hareketi CHP’den bağımsız politika geliştirme yeteneğini ciddi ölçüde yitirmiş, AKP’yle mücadele görevini CHP başta olmak üzere düzen güçlerine havale eder hale gelmiş, kendi misyonunu da düzen güçlerinin soldan eleştirmenliği, genel muhalefet cephesinin görece kavgacı unsuru olma ve siyasetsizliğini biçimsel radikallikle örtme gibi iddiasız bir konuma indirgemiştir.
26. Kürt siyasal hareketinin Türkiye sosyalist hareketi üzerinde Gezi Direnişi sonrasında şekillenen süreçte artan etkisi, günümüzde belirgin biçimde zayıflamıştır. Geçmişteki HDP belirlenimini solu devrim iddiasından uzaklaştıran bir faktör olarak tanımlayarak eleştiren Devrim Hareketi, günümüzde DEM Parti etkisinin göreli zayıflığını ise siyasal ve ideolojik gerekçelerden ziyade Türkiye siyasetinde güç dengesinin değişmiş olmasının ürünü olarak görmektedir. Kürt siyasal hareketi güç kaybederken CHP’nin güç kazanmış olması, solun farklı kesimlerinde geçmişte HDP’ye havale edilen siyasal mücadele görevinin günümüzde CHP’ye havale edilmesi sonucunu doğurmuştur. Devrim Hareketi bu nedenle solda Kürt siyasal hareketi etkisi zayıflamış olsa da “kendi görevlerini başka güçlere havale etme” yanlışının devam ettiğini ve sorunun çözümü için daha köklü müdahalelere ihtiyaç duyulduğunu saptamaktadır.
27. Türkiye solunun içinde bulunduğu kabul edilemez durum, temelde oturmuş bir ideolojik belirlenimden ziyade iddiasızlık ve siyasetsizliğin yarattığı bir savrulmanın ürünüdür. Devrim Hareketi, Türkiye siyasetine solun öncelikleri temelinde yapacağı müdahaleleri süreklileştirme, Türkiye sosyalist hareketinin devrim ve Türkiye’yi yönetme iddiasının kazanılması yoluyla yeniden kuruluşuna öncülük etme görevini üstlendiğini ilan eder.
28. Devleti çözülmeye uğratan ve kamusallığı her alanda tasfiye eden karşı devrim iktidarının emekçi halka saldırısı temelde kemer sıkma politikaları, tarikat karanlığı ve çeteleşme üzerinden yürümektedir. Devrim Hareketi patronlar, tarikatlar ve çeteler tarafından halktan çalınan her şeyin geri alınmasını, Türkiye’nin kamucu bir eksende bu unsurlardan temizlenmesini hedefleyen bir siyasi çıkışı önüne koymaktadır.
29. Gerek kemer sıkma politikaları gerekse tarikat ve çetelerin iktidarı, devletin çözülmesi süreciyle doğrudan ilişkilidir ve tüm bu süreçler birbirlerini besler niteliktedir. Devlet temel hizmetleri sağlama görevinden çekildikçe kamusal niteliğini yitirmekte, halkı sermayeye boğdurmaktadır. Devlet çözüldükçe ondan doğan boşluklar tarikat ve çeteler tarafından doldurulmakta, tarikat ve çetelerin iktidar alanı genişlesin diye devlet çözülmeye uğratılmaktadır. Halktan çalınanların halka iadesini hedefleyen kamucu siyasi çıkış, kuşatılan halkın varlık-yokluk kavgasına devrimcilerin getireceği gelecek ufku olarak kavranmalıdır.
30. Kamucu siyasetin ağırlık kazanması, kamunun kendisi olarak halkın ve yurttaşın yeniden inşası ile mümkündür. Devrim Hareketi yerel, gençlik ve kadın çalışmalarını halkın kamucu siyaset için örgütlülüğünün artırıldığı ve yurttaşların özne haline getirildiği kanallar olarak değerlendirecektir.
31. Karşı devrimin yarattığı yıkım, Türkiye’nin yeniden kurulması görevini gündeme getirmektedir. Devrim Hareketi, karşı devrimin yarattığı enkazın ortadan kaldırılması adına devrimle yeniden kuruluş için bir adım öne çıkacak, Türkiye devriminin öncü gücü haline gelmek üzere partileşme sürecini hızlandıracaktır.
32. Temelde siyasi bir süreç olan sosyalist hareketin yeniden kuruluşu, ideolojik düzlemde bağımsızlığı ve devrim hedefini merkeze alan ideolojik üretimi de içermektedir. Devrim Hareketi yazılı, görsel ve işitsel yayıncılık faaliyetlerini yeni mecraların da yaratılmasını içerecek biçimde güçlendirecek, sosyalist hareketin bağımsız ideolojik merkezini oluşturacaktır.