Bize devrim gerek!
Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, laiklik, cumhuriyet ve bağımsızlık… İlk bakışta uzun bir liste olarak görülebilir. Ancak, kazanmak için mücadele etmemiz gereken başlıkların tümünü değil, yalnızca bu mücadelede güncel olarak öne çıkarmamız gerekenleri oluşturuyorlar.
Bu kadar farklı alana yayılan kökleşmiş sorunların hem ortaya çıkışının hem de çözülememesinin temelinde yatan ana olgu ise aynı: Kapitalizm. Siyasal, iktisadi ve toplumsal ilişkilerin mülk sahibi azınlığın çıkarlarına göre örgütlenmesi, ülkemizin ve insanlığın ilerlemesinin önündeki en önemli engel olmayı sürdürüyor.
Devrime ihtiyacımız var. Çünkü, ülkemizin ve insanlığın sorunları tekil nedenlerin değil bir sistemin ürünü. Bu durum, çözümün kökten olmasını gerektiriyor.
Devrimden bu anlamıyla basit bir iktidar değişikliğini değil, iktidarın ve bir bütün olarak iktisadi ve toplumsal yapının üzerine inşa edildiği sınıfsal zemindeki değişimi anlıyoruz.
Değişim beklentisi ve devrimci çıkış
Hem ülkemizde hem de dünyada değişim isteğinin güçlü olduğu bir çağdan geçiyoruz. Emperyalist-kapitalist sistemin yeni bir iktisadi, ideolojik, siyasi çerçeve üretme yeteneğini yitirmesi dünyada bir uygarlık krizi, ülkemizde ise rejim krizi olarak kendisini ortaya koyuyor.
Bu değişim beklentisi aynı zamanda devrimin güncel bir seçenek olarak siyasal zeminde güçlenmesine de olanak sağlıyor. Ancak, henüz bu olanak siyasal alanda karşılığını bulmuş değil. Türkiye’de ve dünyada siyasal krizi kangrenleştiren olguların başında da mevcut krize yanıt üretebilecek yegâne seçenek olan sosyalizmin siyasal alandaki zayıflığı geliyor.
Devrim fikrinin nesnel zemininin giderek güçlenmesi ile devrim fikrinin siyasal alandaki varlığı arasında bir asimetri olduğu açık.
Devrimci bir örgütlü iradenin varlığı tam da bu asimetriyi ortadan kaldırmak için önem taşıyor. Öncülükten toplumunun geniş kesimlerinde nesnel olarak var olan değişim isteğini siyasal alana taşıma ve burada temsil etme iddiasını anlıyoruz.
Sadece iz bırakmak değil gerçek siyasal sonuçlar elde etmek istiyorsak, bütün çabalarımız örgütlü ve uzun soluklu bir mücadeleyi temel almalı ve bu mücadeleyi beslemeli.
Devrim fikrinin siyasal alana taşınması ise ancak bütünlüklü bir devrimci stratejinin ve bu stratejinin kendisini somutladığı bir devrimci programın ürünü olabilir. Bizim açımızdan bu stratejik yaklaşım, güncelliğin bize yüklediği acil görevler ile sosyalizm hedefi arasındaki doğrudan ilişkiyi kuran devrimci cumhuriyetçilik zemininde somutlanıyor.
Devrimi hedeflemek
Ne düzen partilerinin insafa gelip görece sol politikalara yönelmesinden medet umuyor ne de sınıflar mücadelesinin mevcut dengesinin bir anda işçi sınıfı lehine değişmesini bekliyoruz. Devrime giden yolun uzun ve zorlu olduğunun bilincindeyiz.
Devrimi hedefleyen bir hareketin inşası, sadece iktidarın sınıfsal zeminindeki bir değişikliği hedeflemekle kalmayıp aynı zamanda bu hedefe ilerlenecek yolu açacak özneyi, yani devrimci cumhuriyetçi siyasi iradeyi yaratma iddiası anlamına da geliyor.
Önümüzdeki görev belli. Bugün ile gelecek arasındaki boşluğu dolduracak devrimci cumhuriyetçi siyasi iradeyi yaratmak. Devrimi somut bir hedef, sosyalizmi gerçek bir iktidar seçeneği haline getirmek.
Yeni ve sosyalist bir cumhuriyet çağrısına kulak verip mücadeleye omuz verenlerden güç alarak.