- Tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşayan ülkemizi güzel bir geleceğe taşımak için tek çözüm devrim ve sosyalizmdir. Devrim Hareketi güncel görevlerini belirlerken daima bu gerçeği kılavuz edinir.
- Türkiye’de kısa sayılamayacak bir süredir geri çekilmiş bir şekilde varlığını sürdürmeye çalışan devrim ve sosyalizm mücadelesinin yeniden etkili olabilmesi olanaklıdır. Bu olanağı gerçeğe dönüştürecek olan devrimcilerin üzerine düşen görevleri layığı ile yerine getirmesidir.
- Türkiye’nin üzerine karabasan gibi çöken mafya, tarikat ve sermaye üçlüsü bir bütündür. Sermaye düzeninin ihtiyaçları zaman zaman çetelerin öne çıkmasını gerektirirken, bazı dönemlerde ise tarikatlar daha fazla yer kaplamakta; roller değişse de düzenin varlığının korunması işlevi değişmemektedir. Kamusal işleyişin her hücresine kadar çöreklenmiş bu yapılardan reformlar aracılığı ile kurtulmak mümkün değildir. Bahsedilen üçlüye karşı mücadelede kısa vadede daha geniş kesimlere hitap edebilmek gerekçesiyle ortaya atılan sahte çözümlerle araya mesafe konulmalı, devrim hedefini geri çekmeye yönelik beklentiler dışarıda bırakılmalıdır.
- Halkımızın yoksulluğunun kaynağı olan kapitalist sömürü düzeni milyonlarca emekçiyi açlık tehlikesiyle baş başa bırakmaktadır. Sermayenin tükenmeyen kâr hırsına karşı eşitlik arayışı her daim gündemde tutulmalı, herkesin emeğinin karşılığını alabileceği bir iş sahibi olabilmesi için patron sınıfına karşı bütünlüklü bir mücadele yükseltilmelidir. Bu mücadelenin temel ve değişmez yapı taşı işçi sınıfıdır.
- AKP iktidarı inanç özgürlüğü olarak pazarlanan gerici tarikatlar eliyle toplumu boğmakta, düzenin işleyişinin yarattığı tepkileri henüz siyasallaşmadan soğurmaktadır. Örgütlenme ihtiyacı yurttaşların kendi kaderlerini ellerine almalarının bir yolu olarak değerliyken, tarikat örgütlenmeleri esareti pekiştiren prangalar olarak işlev görmektedir. Toplumun en geniş kesimlerinde tarikatlarda cisimleşen gerici baskıya ve kayırmacılığa karşı tepki birikmektedir. Devrimci siyaset, halkın adalet ve özgürlük arayışını siyasal alana taşıyabilmek için laik karakterini sivriltmek zorundadır.
- Neoliberal birikim rejiminin kural tanımayan doğası ve AKP gericiliğinin yıkıcı pratiği, çetelerin varlığını sürdürebilmesi için ideal ortamı yaratmıştır. İhale kovalayan, birbirlerinin mallarına çöken bu topluluk yeri geldiğinde sermaye aktarımı için, yeri geldiğinde de bireyciliğin hâkim hale gelmesi ile birlikte yalnızlaşan topluma korku salmak için devreye sokulmaktadır. Toplumun çetelerden korunmasının tek yolu örgütlülüktür. İş yerlerinde, okullarda ve yerelliklerde yurttaş dayanışmasını sağlamak için örgütlenilmelidir.
- Emperyalizm bölgemizi savaş alanına dönüştürmüştür. Bölge halklarından milyonlarca insan yarın hayatta kalıp kalamayacağından habersiz bir biçimde sözüm ona yaşamaktadır. Bir yandan yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı yağmalayan ve yok eden; bir yandan da ülkemizi ve bölgemizi yaşanamayacak hale getiren emperyalist kapitalist çıkarlardır. Emperyalizme karşı mücadele görevi hiçbir gerekçe ile geriye çekilmemeli, bölgede emperyalistlerle girilen iş birlikleri şu veya bu sebeple normal karşılanmamalıdır.
- Mevcut siyasal düzlem, toplumun gerçek sorunlarını ve beklentilerini ya büsbütün dışarıda bırakmakta ya da çeşitli oy hesaplarına tabi kılmaktadır. Cumhuriyet’in en önemli kazanımlarından olan yurttaşlığın yok edilmesi süreci yalnızca mevcut güçlerden birini desteklemekle yükümlü sayılan ‘seçmen’in öne çıkarılması ile devam etmektedir. Hakları, tarihi, görevleri olmayan ‘seçmen’ yalnızca oyu kazanılması gereken, edilgen bir role sahiptir. Yurttaşın seçmene indirgenmesi aynı zamanda seçme ve seçilme hakkının da gasp edilmesine doğru giden bir süreci anlatmaktadır. Bu süreci tersine çevirmenin yolu; kendisine sunulanlardan birini seçmek yerine talepleri için mücadele eden yurttaş kimliğini var etmektir. Devrim arayışının gerçek bir zemine sahip olabilmesi için bu anlamıyla özneleştirici bir siyasal tarzın benimsenmesi gerekmektedir.
- Sosyalistler açısından bu görevlerin bağlanabileceği tutamak noktası Cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Mevcut sistemde tek yetkili mevki olan Cumhurbaşkanlığı için topluma sunacak bir önerisi, iddiası ve çalışması olmayan bir sosyalist hareketin başka başlıklarda da geriye düşmek zorunda olduğunu geçtiğimiz 3 yıl net bir biçimde kanıtlamıştır. “Ben bu oyunda yokum” demek seçimlerin varlığını ve etkisini ortadan kaldırmamış, başka güçlerin destekçiliği ise destekçileri o güçlerin sözcülerine dönüştürmüştür. Bu durumu tersine çevirerek sosyalist hareketin yeniden kuruluşunu sağlamak; solun kendi siyasal programı, iddiaları ve önerileriyle toplumun karşısına çıkmasına bağlıdır.
- Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken düzen siyasetinin ekseni Erdoğan’ın başını çektiği Cumhur İttifakı ve CHP’nin öncülüğündeki Millet İttifakı arasında şekillenmektedir. HDP ise şimdilik muhalefetteki ittifakın dışarıdan ve pragmatik destekçisi konumuna yerleşmiştir. Sosyalistlerin üzerine düşen görevleri yerine getirmesinin yolu bu düzlemin dışından bir müdahale gerçekleştirmek, sosyalist bir Cumhurbaşkanı adayı göstererek kendi programını ve devrim hedefini Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek gerçek çözüm önerisi olarak ortaya koymaktır. Ancak bu şekilde mevcut ekseni dağıtacak bir örgütlenme, eylem, söylem ve mücadele bütünlüğü ile toplumun karşısına çıkılabilir.