İsmailağa cemaati liderinin kendi öz kızını 6 yaşından itibaren uzun yıllar boyunca evlilik adı altında bir müridi tarafından istismara zorlaması, kızının sonunda mahkemeye başvurabilmesi ile ortaya çıktı.
Hastaneye gidiş dahil her yönüyle mide bulandıran süreçte ortaya çıkanlar buzdağının yalnızca görünen yüzüdür. Tarikatlar ve cemaatler yalnızca karanlık üretmekte, bu kapalı topluluklarda istismar ve sömürü kural halinde yaşanmaktadır.
Cumhuriyet değerlerine ve devrimlere açıkça meydan okuyan, modern toplumlarda asla yeri olmaması gereken bu yapıların ıslahı, denetlenmesi ve takibi mümkün değildir.
Siyasi iktidar başta olmak üzere düzen siyasetinin tamamı olaylar kamuoyuna yansıyana kadar bu yobazlığa gözlerini ve kulaklarını kapatmakta, kamuoyu tepkisi oluştuğunda ise vakaları bütünden kopararak tarikat bağlantılarını bilinçli olarak gizlemektedirler.
Gizlemektedirler çünkü çeşitli vakıflar aracılığıyla faaliyet gösteren ve kanunlara göre yasak olan bu gerici tarikat ve cemaat yapılanmaları, Türkiye’de hüküm süren sömürü düzeninin en önemli yapı taşlarındandır.
Emekçileri edilgenleştirmek ve halkı korkutmak için vazgeçemeyecekleri araçlar olan tarikatların korunmalarına izin verilemez.
Oy ya da benzer kaygılarla yaşananlara göz yummak, çocuk istismarı dahil onlarca insanlık suçuna ortak olmak demektir.
Ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için laiklik vazgeçilemezdir.
Devrim kanunları uygulanmalı, başta İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı olmak üzere tüm gerici cemaat ve tarikatlar 677 sayılı Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması kanununa dayanarak dağıtılmalı, paravan vakıflarına el konmalıdır.