TÜRKİYE DEVRİMİNİN PROGRAMI (TASLAK)
I. PARTİNİN TANIMI VE TEMEL NİTELİKLERİ
A. Partinin Karakteri
- Devrim Partisi, siyasal ve toplumsal dönüşümleri sınıflar mücadelesinin sonucu olarak görür. İlerici dönüşümlerin bütünlüklü ve devrimci hamlelerin ürünü olduğunu vurgulayan Marksizm-Leninizmin yol göstericiliğinde hareket eder. İnsanlığın eşitlik ve özgürlük yürüyüşü, işçi sınıfının öncülüğünde gerçekleşen devrimci siyasal dönüşümlerin sonucu olacaktır.
- Devrim Partisi, bilimsel sosyalist akımların uluslararası birikiminin organik bir parçası ve devamcısıdır. Parti, yalnızca dünyadaki işçi sınıfı mücadelelerini kendi tarihi olarak görerek sahiplenmekle kalmaz; aynı zamanda kendisini Fransız Devrimi ile açılan devrimci mücadeleler birikiminin taşıyıcısı olarak konumlandırır.
- Devrim Partisi, Türkiye’deki sosyalizm mücadeleleri birikiminin taşıyıcısıdır. Partinin bu karakteri, Türkiye işçi sınıfının mücadele birikiminin sahiplenilerek ileriye taşınmasına tekabül eder. Parti, aynı zamanda Türkiye’nin ilerici, devrimci ve modernleşmeci iki asırlık köklü birikiminin bütününü sahiplenir, bu birikimin sosyalist bir karakter kazandırılarak ileri taşınmasında öncü rol üstlenir, kendisini bu iki asırlık tarihin organik bir parçası ve günümüzdeki taşıyıcısı olarak konumlandırır.
- Devrim Partisi, siyasal ve toplumsal dönüşümleri sınıflar mücadelesinin sonucu olarak görür. İlerici dönüşümlerin bütünlüklü ve devrimci hamlelerin ürünü olduğunu vurgulayan Marksizm-Leninizmin yol göstericiliğinde hareket eder. İnsanlığın eşitlik ve özgürlük yürüyüşü, işçi sınıfının öncülüğünde gerçekleşen devrimci siyasal dönüşümlerin sonucu olacaktır.
B. Partinin Dayanakları
- Devrim Partisi, devrim hedefi için işçi sınıfının ve onun etrafında örgütlenen halk kesimlerinin gücüne güvenir. Bu amaçla, halkın bir siyasal faktör haline getirilmesi sorumluluğunu üstlenir. Bu sorumluluk aynı zamanda, sermaye egemenliğinin yaslandığı halksız siyaset denklemiyle mücadele görevine denk düşer.
- Partinin işçi sınıfıyla ve onun etrafında harekete geçen toplumsal dinamiklerle kurduğu ilişkiye karakterini veren temel yaklaşım Leninist öncülük teorisidir. Öncü örgüt, devrim ve sosyalizm mücadelesinin yaslanacağı öncelikli toplumsal dinamikler olarak işçi sınıfı, gençlik ve kadınları birer siyasal aktör olarak inşa sorumluluğunu da üstlenir. Devrim Partisi, öncülük görevini bununla sınırlamaz. İşçi sınıfı, gençlik ve kadın hareketlerine siyasal olarak yön verme ve bunların siyasal ve örgütsel sürekliliğini sağlama sorumluluğunu da üstlenir. Bu sorumluluk aynı zamanda bütün bu dinamiklerin ortak bir devrim hedefine doğru ilerleyecek biçimde birleştirilmesine de tekabül eder.
- Partinin öncü rolünün hayata geçirilmesinde, ülkenin aydınlaşma potansiyeli taşıyan kaynaklarının devrim ve sosyalizm hedefi doğrultusunda harekete geçirilerek işlenmesi, sürecin en kritik halkalarından birini oluşturur. Karşı-devrimci dönüşüm bu kaynakların potansiyeline ulaşabileceği kanalları ortadan kaldırmış, ülkeyi aydınsızlaştırmıştır. Devrim hedefinin Türkiye’nin gündemine yeniden bir siyasi seçenek olarak getirilmesi aynı zamanda aydın kaynaklarının etrafında inşa edilebileceği bir tarihsel hedef ortaklığının da ifadesi olacaktır. Bu yeniden inşa aynı zamanda aydının kolektivize edilmiş bir kimlikle ve kendi kaderini emekçi halkın kaderiyle birleştirerek yeniden ayağa kaldırılacağı bir zemini ifade edecektir.
- Partinin öncülük işlevi, geniş halk kesimlerinin siyasal ve toplumsal süreçlerle kurduğu ilişki biçimlerini özneleşme yönünde dönüştürerek bu kesimleri devrimci pratiğin etkin bileşenleri haline getirme stratejisini ifade eder. Sermaye egemenliğinin sürekliliği için edilgen bir konuma itilerek siyasal ve toplumsal süreçlerin izleyicisi ve tüketicisi haline getirilen geniş halk kesimlerini bu konumdan çıkarma görevi, halkın bir siyasal aktör haline getirilmesi hedefi ile doğrudan bağlantılıdır. Devrim Partisi; emekçilerin, gençlerin ve kadınların yeniden siyasetin öznesi haline getirilmesi hedefiyle, bu toplumsal kesimler içerisinde derinleşmeyi ve öncü kadrolar yetiştirmeyi önüne koyar. Toplumsal mücadele alanlarında da geniş halk kesimlerini özneleştiren bir tarzın egemen olmasını güvence altına alır.
- Devrim Partisi, devrim hedefi için işçi sınıfının ve onun etrafında örgütlenen halk kesimlerinin gücüne güvenir. Bu amaçla, halkın bir siyasal faktör haline getirilmesi sorumluluğunu üstlenir. Bu sorumluluk aynı zamanda, sermaye egemenliğinin yaslandığı halksız siyaset denklemiyle mücadele görevine denk düşer.
C. Türkiye Devriminin Tarihsel Kaynakları
- Tarihin bir yönü vardır. İnsanlık önce doğa ile, ardından kendi yarattığı koşullarla mücadele içindedir. Yaşamın kontrolünde bilinçli insan ediminin etkisinin artmasına ilerleme; doğal sınırların, batıl inançların ve azınlıkta olanların ekonomik çıkarlarının belirleyiciliğinin artmasına ise gerileme denir. Tarihin motoru sınıf mücadeleleridir. Toplumların üretim tarzını ifade eden temel ile bu temel etrafında şekillenen siyasal, kültürel, ideolojik biçimleri ifade eden üstyapının oluşturduğu bütünlük ve bu bütünlüğün organik parçası olan çelişki ve dönüşüm dinamikleri tarihi belirlemiştir.
- Üretici güçler, genel itibariyle gelişme eğilimindedir. Üretim ilişkileri ise bu gelişme süreci ile eş zamanlı olarak güncellenmemekte, üretici güçlerin daha erken dönemlerdeki düzeylerinde şekillenen güç dengelerini veri alarak varlığını sürdürme eğilimi göstermektedir. Üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişki sınıfsal çatışmaların zeminini oluşturmakta, dolayısıyla çelişkinin çözümü de sınıf mücadelesinin konusu haline gelmektedir.
- Üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişki, temel ile üstyapının oluşturduğu bütünlüğün geneline yansımaktadır. Çelişkilerin farklı düzlemlerde birikerek üst üste binmesi, çözümün ancak devrimlerle mümkün olacağı bir düzlem yaratmaktadır. Hakim sınıflar, çıkarları mevcut koşulların sürdürülmesinden yana olduğu için tüm ilerleme çabalarını engelleyici bir rol oynamakta, bu rol bir yandan ilerleyebilmenin devrim dışındaki tüm yollarını tıkamakta bir yandan da çelişkileri biriktirerek devrimin maddi zeminini kuvvetlendirmektedir.
- Burjuva devrimleri çağı, ekonomik yönü ağır basan Britanya merkezli Sanayi Devrimi ile siyasal yönü ağır basan Fransız Devrimi’nin iç içeliğini ifade eden Çifte Devrim olgusuyla karakterize olmaktadır. Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi, modern dönemin burjuva toplum inşa süreçlerinde birer örnek model işlevi görmüştür. Kapitalizmin gelişimi ve burjuva devrimleri, sınıf mücadeleleri ve siyasal-toplumsal alanlardaki yansımalarının modern tarihte ortaya çıktığı biçimdir. Hanedanlıklar, aristokrasiler ve ruhban sınıflarının kimi örneklerde tasfiyesine kimi örneklerdeyse feodal düzene özgü ayrıcalıklarının belirgin biçimde budanmasına dayanan burjuva devrimleri, insanlığın maddi gelişiminin önündeki engelleri kaldırarak tarihsel anlamda ilerici rol oynamışlardır.
- İnsanlığa devrimci bir ufuk sunan Fransız Devrimi, sınıf mücadelelerinin tarihinde özel bir deneyim olan burjuva devrimlerinin ilk örneğidir. Fransız Devrimi’ne burjuva devrimi niteliğini kazandıran unsur devrimin bizzat burjuva sınıfınca yapılması değil, bu devrimin yarattığı düzlemin kapitalizmin gelişimi ve burjuva toplumun inşası için gerekli siyasal ve toplumsal zemini yaratmış olmasıdır. Fransız Devrimi’nin en üst noktası olan Maximilien Robespierre liderliğindeki Jakoben iktidarı, burjuva devrimlerinin en ileri sınırını ifade eder. Jakoben iktidarı burjuva sınıfı tarafından ihanete uğramış, Fransız Devrimi bizzat onu gerçekleştiren dinamiklerin biri tarafından yok edilmiştir. Fransız Devrimi’nin de gösterdiği gibi tüm burjuva devrimleri doğası gereği yarımdır. Devrimin yarım kalmışlığın ötesine geçmesinin yolu başka bir sınıf karakterine sahip olması, bir başka deyişle proleterleşmesidir. Tamamlanmış devrimler sosyalist devrimlerdir.
- Kapitalist gelişim sonucunda ortaya çıkan modern işçi sınıfı, bizzat onu ortaya çıkaran kapitalizm tarafından sakatlanmıştır. Üretici güçlerin gelişiminin önündeki en büyük engel burjuva sınıfıdır. Burjuva toplumlarının motoru, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki çelişkidir. İşçi sınıfının bağımsız bir aktör olarak devrim ve cumhuriyet için mücadeleyi üstlendiği 1848 devrimleri ve burjuvazinin bu devrimlere aristokrasi ve hanedanlarla ittifak yapıp iktidarı onlarla paylaşarak yanıt vermesi kanıtlamıştır ki eşitlik, özgürlük ve kardeşlik iddialarını gerçekleştirmenin yolu başta burjuva sınıfı olmak üzere tüm sömürücü sınıflardan kurtulmaktan geçmektedir. Devrimin taşıyıcılığı burjuvaziden işçi sınıfına geçmiştir ve çağımızın devrimci görevi de kapitalist sistemin işçi sınıfı öncülüğünde sosyalist devrimlerle ortadan kaldırılmasıdır. Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından sistemleştirilen bilimsel sosyalist dünya görüşü bu temelde şekillenmiştir.
- Kapitalizmin doğası gereği yaşanan sermayenin yoğunlaşması süreci, serbest rekabet kapitalizminden tekelci kapitalizme geçişe yol açmıştır. Tekelci kapitalizmin bugün içinde bulunduğumuz aşaması, dünyanın dev çok uluslu tekeller ile bunların siyasal egemenlik aygıtları arasında paylaşılmasına ve mali sermayenin egemenliğine dayanan en yüksek aşama olarak emperyalist-kapitalizm aşamasıdır. Emperyalist-kapitalist sistem, temelde mali sermaye ile çok uluslu tekellerin egemenliğine dayalı olan ve ekonomik, siyasal, askeri, kültürel, ideolojik ayakları olan bütüncül bir sistem ve iktidar modelidir. Emperyalist merkezlerin mali, askeri ve siyasi araçlarla dünyanın geri kalanı üzerindeki egemenliklerini pekiştirmelerine ve sermaye ihracı yoluyla bağımlı ülkelerin emekçi sınıflarına yönelik sömürüyü derinleştirmelerine dayalı bu iktidar modeli, ülkeler arası eşitsizlikleri de derinleştirmektedir.
- Emperyalist-kapitalizm, her anlamda yıkıcılık içermektedir. Dünya genelinde sömürünün sürekli derinleştirilebilmesi adına gerici çeteler işçi sınıfına karşı kullanılmakta, bağımlılık ilişkilerinin süreklileşmesi için bağımlı ülkeler istikrarsızlaştırılmakta, dünyanın tekeller arası paylaşımında emperyalist saldırganlık sürekli olarak gündeme gelmektedir. Emperyalist-kapitalist sistemin öngördüğü sürekli yıkıcılık, gericileşme ve yoksullaşma eğilimi nedeniyle bu döngüden kurtuluş, doğrusal gelişimle değil ancak sıçramalarla mümkün olabilmektedir. Geriye düşenin sıçramasına ve tarihin akışının sıçramalarla şekillenmesine dayanan bu durum, emperyalizm çağında eşitsiz gelişmeyi sistemin ihmal edilemez bir parçası haline getirmiştir.
- Vladimir İlyiç Lenin önderliğindeki Bolşevikler tarafından Rusya’da gerçekleştirilen Ekim Devrimi emperyalizm çağına devrimci bir yanıttır. Bu yanıt aynı zamanda sosyalist hareketin tarihinde eşitsiz gelişmeyi merkezine alan önemli bir kırılmayı temsil eder. Marksizm-Leninizmin insanlığa armağanı olan Sovyet deneyimi, 74 yıllık tarihiyle sosyalizmin en gelişkin ufkunu ortaya koymuştur.
- Ekim Devrimi’nin şekillendirdiği 20. yüzyılda faşist barbarlık büyük bir fedakarlıkla ortadan kaldırılmış, öncelikle Doğu ve Orta Avrupa’dan başlayarak dünyanın pek çok yerinde farklı sosyalist deneyimlerin ortaya çıkmasına zemin oluşmuştur. Emperyalizmin ve sosyalizmin iki ayrı kutup olarak varlığını sürdürdüğü dönemde başta Çin, Vietnam ve Küba gibi sosyalistlerin iktidarı ile sonuçlanan devrimler ortaya çıkmakla kalmamış; güç dengelerinin oluşturduğu boşlukta “Bağlantısızlar Hareketi” ve benzeri denemeler gerçekleşme zeminine sahip olabilmiştir. İnsanlığın eşitlik ve özgürlük yürüyüşünü hızlandıran bu gelişmelerde merkezi planlama yoluyla sanayileşme ve faşist barbarlığa karşı Büyük Anayurt Savaşı gibi devrimci atılımlara öncülük eden dönemin Bolşevik liderliğinin rolü belirleyici olmuştur.
- Emperyalizmin dünya üzerindeki egemenliğini sınırlandırarak iki kutuplu bir dünya dengesi yaratan, merkezi planlama ile emekçilerin iktidarında refah artışı ve adaletin birbirinden ayrıştırılamayacağını uygulamada gösteren, dünyanın geri kalanında farklı sosyalist deneyimler ile ulusal kurtuluş hareketlerine doğrudan destek sağlayan ve ilham kaynağı olan SSCB’nin yenilgisiyle birlikte insanlık bitmeyen savaşlar, yoksulluk ve karanlığın damga vurduğu yeni bir gericilik çağına girmiştir. Emekçilerin temel ekonomik ve sosyal haklarından farklı coğrafyalardaki ilerici, halkçı ve bağımsızlıkçı mevzilere pek çok güncel kazanım, 1990’larda çözülen sosyalist sistemin günümüze uzanan mirasıdır. Bu miras sosyalizm deneyimini yaşayan ülkelerle sınırlı kalmamış, aynı zamanda devrim korkusuyla kapitalist ülkelerde işçi sınıfına verilen tavizlerde kendisini göstermiştir. Emperyalist merkezlerin halen saldırdığı 1917-91 arası döneme ait ilerici kazanımlar, günümüzün devrimci arayışları için de ilham kaynağı olmayı sürdürmektedir.
- 1990’lardan itibaren Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya dahil dünyanın pek çok bölgesinde farklı ulusal birimlerin işgaller ya da iç çatışmalarla dağıtılması süreçleri, emperyalizmin sosyalist sistemden arta kalan mevzilere yönelik saldırılarının bir parçasıdır. Sosyalist sistemin çözülüşüyle birlikte bağımsızlık fikri önemli bir dayanağını yitirmiş, ulusal sınırlar emperyalizm lehine silikleşmiş, tüm dünya coğrafyası emperyalist saldırganlık karşısında daha savunmasız hale gelmiştir. Emperyalist merkezlerin yıkıcı nitelikteki saldırganlığına karşı mücadele, vazgeçilmez bir devrimci görevdir ve bu bağlamda yurtseverlik, devrimciliğin ayrılmaz bir parçasıdır.
- Türkiye 19. yüzyıldan itibaren modern dünya tarihinin genel akışına entegre bir seyir izlemiş, Çifte Devrim olgusuyla koşullanan burjuva devrimleri ile burjuvazinin gericileşmesi ve sosyalist devrimler çağına kendi somutluğunda tanıklık etmiştir. Bu bağlamda Türkiye modernleşmesinin temel problematikleri ile Türkiye’de sosyalizm mücadelesinin temel hedefleri aynı ilerleme zemininden türemektedir.
- Türkiye’de modernleşme Tercüme Odası’nın kurulduğu ve modern askeri yapının tesis edildiği 1820’li yıllardan itibaren devlet politikası haline gelmiş, ülkemiz bu tarihten itibaren dört modernleşme dalgasına tanık olmuştur. Bu dalgalar sırasıyla Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet ve 68 süreçleri şeklindedir. Türkiye’de devrimciliğin programatik çerçevesi her bir modernleşme dalgasında yükselen mücadelelerden süzülerek olgunlaşmış, her bir dalgada temel bir programatik unsur gündeme gelmiştir. Bu programatik unsurlar sırasıyla modern merkezi devlet inşası, halk egemenliği, bağımsızlıkçılık ve işçi sınıfı iktidarıdır.
- Türkiye’de modernleşmenin zirvesi, aynı zamanda ülke tarihinin en ileri devrimine denk düşen Cumhuriyet’tir. Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde gerçekleşen Cumhuriyet Devrimi Türkiye’de devrimciliğe emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesini kazandırmış, buna ek olarak modern merkezi devlet inşası ve halk egemenliği unsurlarını da ileri bir noktaya taşıyarak devrimciler açısından asla gerisine düşülmeyecek bir eşik ortaya koymuştur. 1917’de devrimle ortaya çıkan Sovyet deneyimi Türkiye dahil tüm dünyada ilerici atılımlar için cesaret ve ilham kaynağı olmanın yanı sıra maddi bir dayanak da sunmuştur. Türkiye’nin bağımsızlığını tescil eden Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasında ekonomik, askeri, diplomatik desteği olan Sovyet deneyimi devamında Cumhuriyet’in emperyalizme karşı elinin güçlenmesinde ve halkçı-kamucu karakterinin güçlenmesinde pay sahibi olarak Cumhuriyet deneyimini ileri çekmiştir.
- Cumhuriyet deneyimi devrimciliğin dört programatik unsurunun üçünde tartışmasız olarak ilerici bir tutum alsa da bir burjuva devrimi olmanın ötesine geçememiş, milli burjuvazi yaratma hedefine dayalı kapitalist kalkınma yolunu tercih ederek işçi sınıfı iktidarını reddetmiştir. İşçi sınıfına ve onun siyasal ifadesi olan sosyalizme sırt dönme tercihi devrimi yarım bırakmış, Cumhuriyet’i gericilik karşısında savunmasız kılmıştır. İlerleyen yıllarda meclis kararı olmaksızın emperyalist kampın yanında Kore Savaşı’na giren ve NATO’ya dahil olan Türkiye bağımsızlığını da yitirmiş, emperyalist-kapitalist sistemin merkez ülkesi Amerika Birleşik Devletleri’nin fiili işgali altına girmiştir.
- Türkiye’nin dördüncü modernleşme dalgası olan 68 çıkışı, kendinden önceki ilerici-devrimci tarihin organik bir parçasıdır ve ülke tarihinde açıkça sosyalist karakter taşıyan tek dalgadır. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve Harun Karadeniz gibi genç önderlerle bilinen 68 dalgası, yalnızca gençlik hareketi olmanın çok ötesinde bir anlama sahiptir. 68 çıkışında, gençliğin yanı sıra işçi sınıfı ve aydın dinamikleri de öne çıkmıştır. Ülkemizin ilerici aydın damarlarını sosyalizmle buluşturan ve devrimci bir gençlik hareketi doğuran 68 çıkışı aynı zamanda işçi sınıfı hareketinde de güçlü bir sosyalist damar yaratmış, bu damarın örgütlediği 15-16 Haziran direnişiyle birlikte Türkiye’de devrimciliğin mümkün olan tek biçiminin işçi sınıfı devrimciliği olduğu netleşmiştir. 68 çıkışı kendinden önceki dalgalardan farklı olarak iktidar deneyimi yaşayamamış olmanın eksikliğini taşır ve günümüz devrimcilerine, bu dalgayı iktidara taşıma görevini yükler.
- İşçi, gençlik ve aydın damarlarıyla 68 çıkışı Türkiye’de devrimciliğe sosyalist bir nitelik kazandırmış, onu tam ve tutarlı bir hale getirmiştir. Öncesindeki modernleşme dalgalarının burjuva karakterlerinden ileri gelen eksiklerini; onları reddetmenin değil, içerip aşmanın ve miraslarını sosyalist mücadeleye içkin kılmanın gerekçesi olarak değerlendirmiştir. Dördüncü modernleşme dalgasının yaşandığı 1960’lı yıllar, sosyalist hareketin bütününün Cumhuriyet mirasıyla en sağlıklı ilişki kurduğu dönem olmuştur. Ülke tarihinin en ilerici anayasası olan 1961 Anayasası’nı savunmak adına anayasacı, ABD emperyalizmine karşı kavgayı yükseltmek adına ise bağımsızlıkçı bir mücadele çizgisinin öne çıktığı bu dönem, sosyalistlerin Cumhuriyet mirasını içerip aşma hedefleri açısından da anlamlı bir birikim ortaya çıkarmıştır.
- Türkiye burjuvazisi sosyalizm ile Cumhuriyet mirası arasındaki kopmaz bağı başından itibaren hissetmiş, öncelikle ileri mevziler olmak üzere Cumhuriyet mirasını tümüyle tasfiyeye yönelmiştir. Burjuva iktidarlar elinde Türkiye’nin Soğuk Savaş’a emperyalistlerin kampında sokulmasıyla güç kazanan gericileşme eğiliminde bir sıçramayı temsil eden karşı-devrimci 12 Eylül diktası; Türk-İslam sentezciliği, ABD beslemesi faşist çeteler ve tarikat karanlığı aracılığıyla 68 çıkışını geçici olarak yenilgiye uğratmıştır.
- 12 Eylül’ün mantıksal sonucu ve karşı-devrim çizgisinde doğrudan devamı olan AKP iktidarı ile etrafında kenetlenen karşı-devrimci öbekler, 12 Eylül’ün savunmasız bıraktığı Cumhuriyet’i bir bütün olarak tasfiyeye girişmiştir. İlerici kuvvetlerin dağıtılması gerici karanlığın önünü sonuna kadar açmış; karşı-devrim, devlet katını bir bütün olarak ele geçirmiştir. Devletin toplumsal meşruiyet ve ilerleme iddiasından tamamen yoksun bırakılması, devlet aygıtının yalnızca emperyalistlerin, burjuvazinin ve onlar adına çalışan öbeklerin çıkarlarını savunan bir güce dönüşmesine neden olmuş, ilerleme misyonundan arındırılan devlet çözülme sürecine girmiştir. Örgütsüzlük kader haline getirilmiş, yurttaşlık olgusu aşınmış; emekçi halk kesimleri egemenlerin yeni saldırıları karşısında büsbütün sahipsiz kalmışlardır.
- Günümüzün sosyalist hareketi, son modernleşme dalgası olan 68 yükselişinin doğrudan devamıdır. Sosyalist mücadele, Osmanlı aydınından devraldığı birlik ve ilerleme problematiklerini sosyalist bir içerikle yeniden tanımlamak ve Cumhuriyet kavgasının gündemlerini sosyalist devrim hedefinin gündemleriyle örtüştürmekle yükümlüdür. Devrim Partisi Türkiye modernleşmesinin temel problematiklerinin ancak sosyalizmle çözüme kavuşturulacağını saptar, son modernleşme dalgasını iktidara taşıyarak karşı-devrimi sosyalist devrimle yenilgiye uğratma görevini üstlenir.
- Tarihin bir yönü vardır. İnsanlık önce doğa ile, ardından kendi yarattığı koşullarla mücadele içindedir. Yaşamın kontrolünde bilinçli insan ediminin etkisinin artmasına ilerleme; doğal sınırların, batıl inançların ve azınlıkta olanların ekonomik çıkarlarının belirleyiciliğinin artmasına ise gerileme denir. Tarihin motoru sınıf mücadeleleridir. Toplumların üretim tarzını ifade eden temel ile bu temel etrafında şekillenen siyasal, kültürel, ideolojik biçimleri ifade eden üstyapının oluşturduğu bütünlük ve bu bütünlüğün organik parçası olan çelişki ve dönüşüm dinamikleri tarihi belirlemiştir.
II. PARTİNİN HEDEFİ ve DEVRİM STRATEJİSİ
A. Türkiye Devrimini Arıyor
- Türkiye’nin tarihsel ve güncel sorunları birbirinden ayrıştırılamayacak karaktere sahiptir. Bu sorunların içerisine oturduğu bütünlüğe karakterini veren temel olgu ise sermaye egemenliğidir. Sermaye egemenliği, dışarıda emperyalist-kapitalist sistemle eşgüdümden içeride ise gericiliğe dayalı bir siyasal ve ideolojik dizgeden ayrıştırılamaz. Tam da bundan dolayı, Türkiye’nin güncel ve tarihsel sorunlarının çözümü bu bütünlüğü hedef alan devrimci bir hamlenin ürünü olabilir.
- Devrim Partisi, devrimi uzak bir hedef veya gerçekleşmesi güç bir ideal olarak görmemekte, aksine ülkenin gerçek sorunlarının tek ve gerçek çözümü olarak kavramaktadır. Bu anlamıyla devrimcilik de bir kimlik beyanının ötesine geçen bir siyasi kavrayışı ifade etmektedir. Devrimci siyaseti ayırt edici kılan temel olgu; çelişki ve gerilimlerin çözümünün, siyasal egemenliğin sınıfsal karakterindeki değişimi merkeze alan bütünlüklü sıçramalarla gerçekleştirilebileceği yönündeki kavrayıştır. Partimiz, gerçek sorunların çözümünün devrimci bir dönüşümde olduğunu vurgularken aynı zamanda emekçi halkın gündelik ve sahte çözümlerin peşinden sürüklenmemesini güvence altına almayı devrimci bir görev olarak kavrar.
- Sermaye egemenliğinin ülkemizi getirdiği noktanın karşı-devrimci bir dönüşüm olması rastlantısal değildir. Aksine, Türkiye burjuvazisinin sınıf çıkarlarıyla ayrıştırılamaz bağlara sahiptir. Tarihsel ilerlemenin dinamiklerinin kendi sınıf egemenliğini sarsacağının bilincinde olan Türkiye burjuvazisi, hakimiyetini güvenceye almak için çareyi karşı-devrimci kuvvetleri palazlandırıp sahaya sürmekte bulmuştur. Bu durumun en doğrudan çıktıları, siyasal alanın bütünüyle gerici aktörlere teslim edilmesi ve toplumsal alanın yine farklı gericilik biçimleri kullanılarak kuşatılmaya çalışılmasıdır.
- 2002 yılında iktidara taşınan AKP, 12 Eylül’le hızlanan karşı-devrim çizgisinin mantıksal sonucunu temsil eden özel bir karşı-devrim projesi olarak tasarlanmıştır. AKP ile birlikte ilk kez Cumhuriyet’in belirli kazanımlarının ötesinde bizzat kendisine düşman olan bir odak tek başına iktidar olmuş, Cumhuriyet’i ortadan kaldırmaya yönelik bir operasyona girişmiştir. Devrim Partisi, AKP’nin Cumhuriyet’i devlet katından tasfiye ettiğini, emekçi halkın direnci sayesinde tamamen tasfiye edilemeyen Cumhuriyet’in artık halkın elinde olduğunu saptar, Cumhuriyet kavgasında öncülük rolünü üstlenir.
- Türkiye’de karşı-devrim projesi yıkıcılıkta gösterdiği başarıyı kuruculukta gösterememiş, AKP’li yıllarda Cumhuriyet’in devletten tasfiyesi tamamlansa da köşeleri belli yeni bir siyasal rejim kurulamamıştır. AKP projesi bu anlamıyla bir karşı-devrim iktidarı olarak kalmış, sınırsız yıkıcılık misyonuyla karakterize olmuştur.
- Türkiye kapitalizminin girdiği karşı-devrimci rotanın ana sonuçlarından biri siyasal alandaki istikrarsızlık tablosu olmuştur. Pratikte siyasi krizlerin süreklileşmesine denk düşen bu tablo hem siyasal iktidarı elinde tutan aktörlerin iç çatışmalarının yoğunlaşması hem de devlet alanında görülen süreksizlik ve çözülme biçiminde kendisini göstermiştir. Kapitalist toplumlarda sermaye egemenliğinin uzun erimli çıkarlarını da güvenceye alan devletin görece özerk yapısı yine sermaye sınıfının karşı-devrimci tercihleri nedeniyle düzenin sınırları içerisinde onarılması mümkün olmayan bir hasar almıştır. Devletin çözülmesi olarak nitelendirdiğimiz bu durum, çözülen devletten doğan boşluğu mafya-çete, tarikat, sermaye ve siyasi patronaj ilişkilerinin doldurması sonucunu üretmiştir.
- Karşı-devrim süreci Türkiye’de bağımsızlıkçı mevzileri aşındırmış, Türkiye’nin iç sorunları emperyalist merkezlerin doğrudan müdahalelerine açık hale gelmiştir. Yeni Osmanlıcılık adı altında emperyalizmin bölgesel planlarına taşeronluğu başarı olarak algılayan bir anlayış egemen hale gelmiş, Amerikancılık ve NATO üyeliği kapsamında zaten aşınan “Yurtta barış, dünyada barış” paradigması tamamen ortadan kalkmıştır. Bu tablo, sosyalist sistemin çözülüşü sonrasında ulusal sınırların emperyalizm lehine silikleşmesi olgusuyla doğrudan bağlantılıdır. Devrim Partisi Yeni Osmanlıcılıkta ifadesini bulan emperyalizm taşeronluğunu mahkum eder, bu politikaların hem komşularımıza karşı suç işlenmesi hem de Türkiye’nin güvenliğinin tehlikeye atılması anlamına geldiğini saptar ve bu politikalarla mücadeleyi bir yurtseverlik görevi olarak tanımlar.
- Karşı-devrim projesiyle yıkıma götürülen Türkiye’nin yaşadığı kriz dönemsel değil tarihseldir. Bu tarihsel krizden çıkış, karşı-devrimin etkilerini hafifletmeye çalışan projelerin ürünü olamaz. Ülkemizin sorunlarının çözümü bu sorunların köklerini kavrayan bütünlüklü bir perspektifin ürünü olabilir. Devrim Partisi, Türkiye’nin içerisinden geçtiği tarihsel krizin devrim ile karşı-devrimci çözülüş dışında seçenek bırakmadığını saptar, Türkiye’nin bu kısır döngüden kurtuluşu için devrime öncülük görevini üstlenir.
- Türkiye’nin tüm sorunlarının kaynağı, temelde sermaye sınıfının varlığı ve egemenliğidir. Sermaye egemenliğine karşı mücadele yalnızca sömürünün ve yoksulluğun değil aynı zamanda Cumhuriyet’in altını oyan karşı-devrimci dönüşümün ve Türkiye’yi ve bölgemizi felakete sürükleyen emperyalizm güdümündeki politikaların karşısında durmanın tek yoludur. Devrim Partisi, burjuvazinin gericileşmesi olgusunun Türkiye için de geçerli olduğunu saptar. Sermaye sınıfıyla herhangi bir düzeyde ya da biçimde ittifakı reddeder, Türkiye’nin kurtuluşunun sermaye sınıfıyla kavgadan geçtiği bilinciyle mücadele eder. Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünün ön koşulu olan devrimin sosyalist bir nitelik taşıyacağını saptar, Türkiye’de sosyalizme geçiş için mücadele eder.
- Türkiye devriminin temel maddi dayanağı Türkiye işçi sınıfıdır. Parti yalnızca işçi sınıfının maddi çıkarlarını siyasal alanda temsil sorumluluğunu taşımakla kalmaz aynı zamanda işçi sınıfının siyasal bir aktör olarak inşası sorumluluğunu üstlenir. Bu inşa faaliyeti, Devrim Partisi’nin devrime ilerlerken sırtını yaslayacağı temel toplumsal dinamiklerin de işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının belirleniminde tek ve bütünlüklü bir emekçi halk hareketi olarak inşasına karşılık gelir.
- Türkiye’nin tarihsel ve güncel sorunları birbirinden ayrıştırılamayacak karaktere sahiptir. Bu sorunların içerisine oturduğu bütünlüğe karakterini veren temel olgu ise sermaye egemenliğidir. Sermaye egemenliği, dışarıda emperyalist-kapitalist sistemle eşgüdümden içeride ise gericiliğe dayalı bir siyasal ve ideolojik dizgeden ayrıştırılamaz. Tam da bundan dolayı, Türkiye’nin güncel ve tarihsel sorunlarının çözümü bu bütünlüğü hedef alan devrimci bir hamlenin ürünü olabilir.
B. Devrimin Stratejisi
- Devrim Partisi, güncel siyasi sorunları tarihsel bir bağlam içerisine yerleştirerek hareket eder. Bu durum güncel siyasetin devrimci hedefler doğrultusunda ele alınması anlamını taşır. Parti, bütün siyasi müdahalelerinde Türkiye’nin eşitlik ve özgürlüğe doğru yürüyüşünü merkeze alır. Güncel siyasete yönelik hamlelerin bu yürüyüşle ilişki kurabildikleri ölçüde sonuç alıcı olacağının bilinciyle hareket eder.
- Güncel ve gerçek sorunlara devrimci çözümler sunma perspektifi aynı zamanda bugün ile sosyalist toplum hedefi arasındaki bağın da üzerinde şekilleneceği düzlemi ifade eder. Devrimci siyaset, kapitalist toplumun sahip olduğu çelişkilerin hafifletilerek bu toplumun dönüştürülmesini ifade eden evrimci/reformist yaklaşımlardan köklü bir biçimde ayrışır. Devrim Partisi, kapitalist toplumsal formasyonun sahip olduğu çelişkileri hafifletmeyi değil, bu çelişkilere müdahale ederek devrimci bir iktidar seçeneğini inşa etmeyi hedefler.
- Partinin devrimci bir iktidar seçeneğini inşa sürecinin somutlandığı temel düzlem örgüt, teori, siyaset ve ideoloji düzlemlerinde bütünlüklü bir devrimci stratejik yaklaşımın varlığıdır. Devrimci öznenin kendisi de bu stratejik bütünlüğün taşıyıcısı olma misyonuyla tanımlanır. Öznenin güçlenmesi de bu anlamıyla salt nicel bir değişkene değil aynı zamanda bahsedilen bütünlüğe yaslanan niteliksel sıçramalar dizgesine tekabül eder.
- Devrim Partisi, kendi siyasal, toplumsal ve örgütsel etkisindeki artışı da devrimci stratejinin bütünlüğüyle kurduğu ilişki çerçevesinde ele alır. Pragmatik ve geçici büyümeleri değil, devrim hedefi doğrultusundaki ilerleyişin ifadesi olan kalıcı mevzilerin yaratılmasını önüne koyar.
- Devrim stratejisinin merkezinde siyasal iktidar hedefi yer alır. Siyasal mücadeleyi etkili kılan temel olgulardan biri hedeflerin sadeleştirilmesidir. Devrim Partisi, siyasi hedeflerini işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının ve bu çıkarların içerisinde bulunduğumuz mücadele uğrağında kristalleşen biçimi olan iktidarın fethi hedefinin belirleniminde şekillendirir. Farklı mücadele başlıklarının ve toplumsal dinamiklerin devrimci mücadelede kaplayacağı alan da iktidar mücadelesi ile bağlantıları çerçevesinde belirlenir.
- Devrim ve sosyalizm mücadelesi iktidar hedefini merkeze aldığı ölçüde, partinin ağırlık verdiği siyasi başlıklar ne bir ahlaki yükümlülükler listesinin ne de buna dayalı bir politik doğruculuğun ürünü olabilir. Devrim Partisi’nin kritik görevlerinden biri de geniş emekçi kitlelerin mücadelesinin siyasal devrim aşamasının hedefleriyle iktidar sonrası süreci ifade eden toplumsal devrimin gündemlerini birbirine karıştıran bir kafa karışıklığı tarafından teslim alınmasının önüne geçmektir.
- Devrim Partisi, güncel başlıklara müdahale ederken işçi sınıfının siyasal ve ideolojik öncüsü olma sorumluluğuyla hareket eder. Bu anlamıyla, güncellik tarafından belirlenen ve diğer aktörlerin gündemlerinin peşinde sürüklenen bir pozisyonu reddeder. Bunun yerine, devrim hedefiyle ve stratejisiyle bağlantılandırdığı başlıkları önceliklendirerek “gündem seçen” bir yaklaşımı benimser.
- Devrim Partisi, sosyalizmi düzen muhalefetinin sol kanadına indirgemeye çalışan yaklaşımları mahkum eder. Sosyalist solun düzen muhalefetine yedeklenmemesinin biricik yolunun siyasal mücadele olduğunu kavrar. Ülke gündemlerine ilişkin başlıkların tümünde kendi özgün siyasal kanalını açarak hareket eder.
- Türkiye devriminin partisinin stratejik öncelikleri, yalnızca sınıflar mücadelesindeki dengeler değil aynı zamanda partinin bu dengeler içerisinde kapladığı alan tarafından da belirlenir. Devrimci strateji açısından en temel başarı kıstaslarından biri, partinin sınıflar mücadelesinin mevcut gerilimleri ve çelişkileri içerisinde kapladığı alanı ve bununla bağlantılı olarak hareket ve müdahale kabiliyetini arttırmaktır. Devrimci stratejinin kendisi de devrimci öznenin hareket ve müdahale kabiliyeti ile bağlantılı bir seyir izleyerek hem kapsam hem de derinlik anlamında bir gelişme ve genişleme gösterir.
- Devrim ve sosyalizm yürüyüşündeki ilerlemenin kritik halkası iktidar alternatifi haline gelebilecek bir siyasal iradenin kuvvetlendirilmesidir. Türkiye siyasetindeki sıkışma durumunun ve süreklileşmiş kriz döngüsünün temel nedenlerinden biri bu görevin güncellik lehine ötelenmesidir. Bu durum, ülkemizi bir çözümsüzlük döngüsüyle karşı karşıya bırakmaktadır. Devrim Partisi, devrimci bir siyasal alternatifi güçlendirme görevini ertelenemez bir tarihsel sorumluluk olarak kavrar.
- Devrim Partisi’nin siyasi stratejisi, devrimci cumhuriyetçi eksende şekillenen bir sosyalist iktidar mücadelesi biçiminde somutlanır. Yalnızca Türkiye’de değil dünyada da bilimsel sosyalizmi ayırt edici kılan ana noktalardan biri işçi sınıfının tarihsel çıkarları ekseninde şekillenmiş bir devrimci cumhuriyetçi yaklaşımdır. Türkiye’de de işçi sınıfının sermaye sınıfına karşı verdiği mücadele yalnızca kendi sınıfsal çıkarlarının korunmasının değil aynı zamanda ülkenin tarihsel ilerleme rotasına oturtulmasının ifadesidir. İşçi sınıfına öncü ve devrimci rolünü veren ana nokta kendi çıkarlarıyla tarihin rotası arasında kurulan bu örtüşmedir. Dolayısıyla, partimiz için cumhuriyetçilik bir geçici açılımın veya ana omurgaya sonradan eklenen bir unsurun ifadesi değil sosyalist stratejinin siyasal ayağını oluşturan ana eksendir.
- Devrimci cumhuriyetçi strateji, burjuvazinin Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı karşı-devrimci dönüşümün karşısında eşitlik, özgürlük ve kardeşlik bayrağının işçi sınıfı elinde yükselmesinin ifadesidir. Aynı zamanda bağımsızlığın, yurttaşlığın ve laikliğin işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının belirleniminde yeniden inşasına tekabül etmektedir.
- Devrimci cumhuriyetçilik sermaye sınıfının işbirlikçi, gerici ve piyasacı politikalarıyla yıkıma sürüklenen ülkemizi ve bölgemizi kurtarma ve yeniden kurma iddiası anlamına gelmektedir. Türkiye’nin birliğinin de ilerlemesinin de temel güvencesi işçi sınıfının ülkenin kaderini eline almasıdır. Partimiz, kendi kaderini emekçi halkın kaderiyle çakıştıran ve dolayısıyla ülkenin kurtuluşunu Türkiye işçi sınıfının kurtuluşu olarak gören bir tarihsel iradenin taşıyıcısı olma sorumluluğuyla hareket eder.
- Devrim Partisi işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının yönlendiriciliğinde bir halk hareketi inşa etme görevini üç toplumsal dinamiği temel alarak yürütür. Emekçiler, gençler ve kadınlar devrimci bir halk hareketinin üç sacayağı olarak hem siyasal alana taşınarak temsil edilmesi hem de güncel mücadele alanında öncülük edilmesi gereken toplumsal kesimleri ifade etmektedir. Parti, bu toplumsal dinamiklerin gelişim zeminini oluşturan mücadele düzlemlerinin sürekliliğini sağlamayı devrimci bir görev olarak üstlenir. Toplumsal mücadelelerin sürekliliğinin bunlara siyasal olarak öncülük edilmesinden geçtiğinin bilinciyle hareket ederek farklı mücadele alanlarında faaliyet yürütür. Öncülük, aynı zamanda bu mücadele düzlemlerinin bütünlüklü bir halk hareketini ifade edecek biçimde ortak bir siyasal hedefe yönlendirilmesi anlamına gelmektedir. Partimiz, devrimci cumhuriyetçiliği bu ortak halk hareketinin üzerinde yükseleceği siyasal zemin olarak tanımlar.
- Devrim Partisi, güncel siyasi sorunları tarihsel bir bağlam içerisine yerleştirerek hareket eder. Bu durum güncel siyasetin devrimci hedefler doğrultusunda ele alınması anlamını taşır. Parti, bütün siyasi müdahalelerinde Türkiye’nin eşitlik ve özgürlüğe doğru yürüyüşünü merkeze alır. Güncel siyasete yönelik hamlelerin bu yürüyüşle ilişki kurabildikleri ölçüde sonuç alıcı olacağının bilinciyle hareket eder.
C. Türkiye’nin Sorunlarına Devrimci Çözümler
1. Ekonomide Devrim
- Devlet tekelinde üretim: Eşitliğin sağlanabilmesinin, bağımsızlığın temininin ve Türkiye’nin kalkınma rotasına girebilmesinin tek yolu büyük mülk sahibi sınıflardan kurtulunarak üretimin merkezileştirilmesidir. Merkezi üretim toplumsal mülkiyeti temel alacak, kaynaklar başta yoksulluğun ortadan kaldırılması olmak üzere halkın çıkarları için seferber edilecektir. Toprak, fabrikalar, makineler, enerji üretimi, bilgisayar yazılımları, yapay zeka modelleri ve onların eğitiminde kullanılan büyük veriler, patentler, endüstri ürünlerinin formülleri; yani üretim araçları tüm toplumun ortak malı olacaktır. Finansal spekülasyonların belirleyiciliğine son verilecek, tüm parasal işlemler devlet bankaları aracılığı ile sağlanacaktır. Türkiye’nin emperyalizme mali bağımlılığını pekiştiren tüm finansal anlaşmalar feshedilecek, IMF ve Gümrük Birliği’nden çıkılacaktır. Sosyalist mülkiyeti temel alan üretim sayesinde, halkın güncel ihtiyaçlarının ötesine uzanan tüm üretim fazlasının sosyal, iktisadi, bilimsel ve teknolojik gelişme için kullanılabilmesi sağlanacaktır.
- Herkese iş: İşsizlik ülkenin en önemli sorunlarından birisi olmanın yanı sıra başka bir büyük sorun olan yoksulluğun da temel kaynağıdır. İşsizlik sanıldığı gibi olanaksızlıkların değil, emekçilerin patronlar karşısındaki pazarlık gücünü düşürme ihtiyacının ürünüdür. Devrimci dönüşümün sonucunda işsizliğe gerek kalmayacak, başta genç işsizliği olmak üzere işsizlik sorunu tarihe karışacaktır. Tüm yurttaşlarımızın çalışma hayatına katılımı sağlanacak, emek gücündeki artış güçlü bir kalkınma hamlesine temel olmanın yanı sıra çalışma saatlerinin düşürülmesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için de kullanılacaktır. Toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda, tüm emekçilerin kendi çalışma alanlarında gelişim fırsatına ulaşması sağlanacaktır.
- Sendikalaşmaya ve örgütlenmeye özgürlük: Örgütlülük, halkın ve onun eseri olacak olan devrimin en büyük gücüdür. Devrimci dönüşümün sekteye uğraması; gericilerin, sömürücülerin, emperyalistlerin devrimi ortadan kaldırması tehlikelerine karşı en büyük güvence halkın örgütlülüğüdür. Başta emekçilerin sendikal örgütlülüğü olmak üzere tüm yurttaşların her düzeyde örgütlü olması teşvik edilecek, halk örgütlenmelerinin önündeki tüm yasal ve toplumsal engeller ortadan kaldırılacaktır.
- Nitelikli ve parasız sağlık hizmeti: Sağlığa erişim hakkının piyasalara terk edilmiş olması bireylerin fiziksel, sosyal ve ruhsal yönden tam bir iyilik durumunda olmasının önündeki en büyük engellerdendir. Sağlığa erişim hakkı elinden alınmış yurttaşlar ölüme itilmektedir. Sağlıkta özelleştirme tamamen terk edilecek, halk sağlığı ve önleyici sağlık hizmetlerine ağırlık verilecek, tüm yurttaşların nitelikli sağlık hizmetine erişimleri parasız olarak sağlanacaktır. Sağlık personeline ve teknik olanaklara duyulan ihtiyaca yönelik hamleler devlet tarafından merkezi olarak planlanacak, sağlıklı bir toplumun tesis edilebilmesi için tüm imkanlar sağlanacaktır.
- Gıdaya erişime devlet güvencesi: Avrupa Birliği süreci ve onunla birlikte ilerleyen neoliberal yağma politikaları, Türkiye’yi tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı hale getirmiştir. Tarım politikaları halka ucuz, kaliteli ve sağlıklı gıda sunulması ve kalkınma hedefleri temelinde en başından planlanacak; hangi arazide ve bölgede hangi ürünün üretileceği ve üretimde kullanılacak teknikler merkezi olarak belirlenecektir. Ayrıca sağlıklı gıdaya erişim için mahallelerde yemekhaneler kurulacak, her gün emekçileri ölümle burun buruna getiren kurye sistemi baştan aşağı yeniden yapılandırılarak yaşlı ve bakıma muhtaç yurttaşlar gibi ihtiyaç sahipleri dışında planlı olarak sınırlandırılması hedeflenecektir. Kamusal denetimle işçi sağlığı ve iş güvenliğine uygun insanca çalışma koşulları sağlanacak, ihtiyaç sahipleri dışında evlere yemek hizmetinin azaltılması teşvik edilecektir.
- Barınma sorununa son: Türkiye büyük bir barınma krizinin içerisindedir. Artan sömürü, konutun bir yatırım aracı olarak değer görmesi ve yabancılara vatandaşlık karşılığı konut satışları bu krizi derinleştirmektedir. Barınma ihtiyacı piyasadan arındırılacak, kişilerin kendi aralarında satış ve kiralama işlemleri yapması yasaklanacak, konut satışı ve kiralaması tamamen devlet tekeline alınacaktır. Yabancılara konut karşılığı vatandaşlık uygulaması son bulacak, daha önce dağıtılmış vatandaşlıklar iptal edilecektir. Belirli bir sürenin üstünde boşta tutulan konutlara el konacak, hiçbir yurttaşımızın herhangi bir koşulda evsiz kalmaması sağlanacaktır. Yeni konutların inşaatı; nüfusun artış hızı, toplumun değişen yapısı, enerji verimliliği, ulaşım kolaylığı, yeşil alanlar, sosyal ihtiyaçlar ve deprem güvenliği gibi kent planlaması parametrelerine dayalı olarak devlet tarafından planlanacak ve gerçekleştirilecektir.
- Kamusal ulaşım hakkı: Emekçi halkın her gün ihtiyaç duyduğu kent içi ulaşım hakkı hem mali olarak zaten düşük ücretlerle çalışan çoğunluğu daha da boğmakta hem de güncel olanaklara uygun olmayan koşullarda ve güvensiz bir biçimde sağlanmaktadır. Bu durum, zorunlu olan işe ve okula gidiş-geliş dışında yurttaşların eve kapanması ve toplumun birbirinden uzaklaşmasına da neden olmaktadır. Kent içi toplu ulaşım hakkı bir bütün olarak kamu tarafından üstlenilecek, tüm yurttaşlara güvenli, konforlu ve parasız olarak sağlanacaktır. Gelişen teknoloji ile birlikte mümkün hale gelen ortak araç kullanımı yine kamu mülkiyetindeki araçlar ile sağlanacaktır. Şehirlerarası ulaşım için başta raylı sistem olmak üzere toplu ulaşım araçlarına kamusal yatırımlar yapılacak, yurttaşlarımızın ucuza ve güvenli olarak seyahat haklarını kullanmasının olanakları yaratılacaktır.
- Toplumsal gelişme için eğitim seferberliği: İnsanın kendini yetiştirerek potansiyelini en iyi şekilde kullanmasını sağlayan eğitim yalnızca bireysel bir ihtiyaç değil, toplumsal gelişme için de bir zorunluluktur. Türkiye’de eğitimin büyük ölçüde bireye bırakılması ve eğitimde özelleştirme, halk çocuklarını nitelikli eğitim hakkından yoksun bırakmıştır. Devlet okullarında var olan öğretmen açığı düzenli olarak büyütülmüş; öğretmenler işsizlik ile özel sektörde kölelik koşullarında çalışma arasında tercihe zorlanmıştır. Her düzeyde eğitim parasız ve nitelikli bir biçimde devlet tarafından sağlanacak, ilk ve orta düzeyde eğitim hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüm yurttaşlarımız için zorunlu tutulacaktır. Eğitimdeki kalitesizleştirme bitirilecek, eğitim merkezi bir planlamayla düzenlenerek okullar gerekli araç-gereçlerle donatılacaktır. Akademideki ilerici birikimi kırmak ve üniversiteleri kontrol altına almak adına her yere üniversite açma politikası son bulacak, üniversiteler laik, bilimsel ve çağdaş kurumlar olarak yeniden düzenlenecektir. Çocuk emeğinin sömürüsünün önüne geçilecek, 18 yaşını doldurmamış yurttaşlar yalnızca eğitim süreçlerinin bir parçası olarak ve gelişimlerinin olumsuz etkilenmeyeceği koşullarda çalışma hayatına dahil edileceklerdir. Gençleri geleceksizliğe mahkum eden eğitim sistemi son bulacak, gençlerin kendi potansiyellerini gerçekleştirirken kamusal fayda sağlayacak işlerde çalışmaları garanti altına alınacaktır. Meslek sahibi yurttaşlarımızın meslek içi gelişimlerini sağlayabilecekleri eğitim programları, çalışma hayatının ayrılmaz bir parçası olacaktır. Eğitimin piyasa koşullarından kurtarılarak kamusal bir anlayışla yeniden inşası aynı zamanda bilimsel üretimin ve düşünsel gelişimin önünü açacaktır.
- Doğamız da kurtulacak: Türkiye’nin vahşi piyasa kurallarına terk edilmesi ülkenin doğasını da geri döndürülmesi oldukça zor bir biçimde tahrip etmektedir. Uluslararası tekellerin elindeki maden sahaları, otel zincirlerinin kıyı bölgelerine diktiği oteller, rant peşindeki inşaat firmalarının tahrip ettiği doğal kaynaklar, enerji dağıtım şirketlerinin yok ettiği ormanlar sonucunda Türkiye yaşanılamaz hale gelmektedir. Bu alanlarda yapılacak yatırımların tamamı merkezi bir plan doğrultusunda kamu eliyle gerçekleşecek, doğaya en az zararı verecek tekniklerin uygulanması zorunlu hale getirilecektir. Ayrıca, şimdiye kadar talan edilen tüm doğal alanların rehabilite edilmesi hedeflenecektir.
- Devlet tekelinde üretim: Eşitliğin sağlanabilmesinin, bağımsızlığın temininin ve Türkiye’nin kalkınma rotasına girebilmesinin tek yolu büyük mülk sahibi sınıflardan kurtulunarak üretimin merkezileştirilmesidir. Merkezi üretim toplumsal mülkiyeti temel alacak, kaynaklar başta yoksulluğun ortadan kaldırılması olmak üzere halkın çıkarları için seferber edilecektir. Toprak, fabrikalar, makineler, enerji üretimi, bilgisayar yazılımları, yapay zeka modelleri ve onların eğitiminde kullanılan büyük veriler, patentler, endüstri ürünlerinin formülleri; yani üretim araçları tüm toplumun ortak malı olacaktır. Finansal spekülasyonların belirleyiciliğine son verilecek, tüm parasal işlemler devlet bankaları aracılığı ile sağlanacaktır. Türkiye’nin emperyalizme mali bağımlılığını pekiştiren tüm finansal anlaşmalar feshedilecek, IMF ve Gümrük Birliği’nden çıkılacaktır. Sosyalist mülkiyeti temel alan üretim sayesinde, halkın güncel ihtiyaçlarının ötesine uzanan tüm üretim fazlasının sosyal, iktisadi, bilimsel ve teknolojik gelişme için kullanılabilmesi sağlanacaktır.
2. Siyasal ve askeri bağımsızlık
- NATO’ya karşı bağımsız Türkiye: Türkiye’nin kendi içindeki yoksulluk ve adaletsizliği çözebilmesi, bütünlüklü bir sistem olan emperyalizme bağımlılığını tüm alanlarda sonlandırmasından geçmektedir. Türkiye dışa bağımlılığının kurumsal iz düşümleri olan NATO, IMF ve Gümrük Birliği’nden çıkacak, AB’ye aday üyelik sürecini kesin olarak sonlandıracaktır. Soğuk Savaş’a emperyalist kampın tarafında dahil olma tercihinin ürünü olan NATO konsepti uyarınca ülkemize dayatılan tüm uğursuz roller terk edilecek, ülkemizin emperyalist operasyonlara katılımı sonlandırılacaktır. Enerjide ve askeri teknolojide dışa bağımlılık sonlandırılacak, bu doğrultuda atılacak adımlara sosyalist Türkiye’nin öncelikleri temelinde özgür ve bağımsızca karar verilecek, ülkemizin enerji güvenliği ve savunma sanayii kamu mülkiyetinde başta ABD ve İsrail olmak üzere emperyalist kamptan gelecek tehditlere karşı Türkiye’nin savunma ihtiyacını karşılayacak düzeye çıkarılacaktır.
- Yurtta barış dünyada barış: Türkiye’nin huzuru ve güvenliği bölgede barış ve kardeşlikten geçmektedir. Türkiye komşuları başta olmak üzere bölge ülkeleriyle barış ve karşılıklı yararı esas alacak, bölgede emperyalizm etkisinin kırılmasına yönelik ittifaklar kurulması için inisiyatif geliştirecektir. Yayılma hedefine dayalı bölgesel projeler, bölge barışını tehdit etmektedir. Türkiye’de karşı-devrim projesi kapsamında gündeme gelen Yeni Osmanlıcı paradigma terk edilecek, bölgemize savaş ve katliamdan başka bir şey getirmeyen ırkçı ve dinci bir sömürge projesi olan Siyonizme karşı mücadele edilecek, Siyonizmin başta Filistin olmak üzere Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki planları bozulacaktır. Türkiye, “Yurtta barış, dünyada barış” paradigmasını sosyalist ilkeler temelinde yeniden tanımlayarak dış politikasının ana unsuru haline getirecektir.
- NATO’ya karşı bağımsız Türkiye: Türkiye’nin kendi içindeki yoksulluk ve adaletsizliği çözebilmesi, bütünlüklü bir sistem olan emperyalizme bağımlılığını tüm alanlarda sonlandırmasından geçmektedir. Türkiye dışa bağımlılığının kurumsal iz düşümleri olan NATO, IMF ve Gümrük Birliği’nden çıkacak, AB’ye aday üyelik sürecini kesin olarak sonlandıracaktır. Soğuk Savaş’a emperyalist kampın tarafında dahil olma tercihinin ürünü olan NATO konsepti uyarınca ülkemize dayatılan tüm uğursuz roller terk edilecek, ülkemizin emperyalist operasyonlara katılımı sonlandırılacaktır. Enerjide ve askeri teknolojide dışa bağımlılık sonlandırılacak, bu doğrultuda atılacak adımlara sosyalist Türkiye’nin öncelikleri temelinde özgür ve bağımsızca karar verilecek, ülkemizin enerji güvenliği ve savunma sanayii kamu mülkiyetinde başta ABD ve İsrail olmak üzere emperyalist kamptan gelecek tehditlere karşı Türkiye’nin savunma ihtiyacını karşılayacak düzeye çıkarılacaktır.
- Devrimin merkezi olarak Türkiye: Emperyalist-kapitalist sistem, yalnızca halkımıza değil tüm dünya halklarına bir felaketi yaşatmaktadır. Türkiye başka ülkelere de örnek olacak, dünyadaki devrimci arayışlar ile dayanışma içerisinde olacaktır. Emperyalist saldırılara karşı direnen tüm ülkeler ise Türkiye’nin potansiyel müttefiki olarak değer görecektir. Emperyalistlerin ve uluslararası tekellerin çıkarları için ulusal sınırların fiilen ortadan kaldırılmasına karşı pozisyon alınacak, sistemden kopan ülkelerin ortak ve sosyalist bir gelecek kurabilmeleri hedeflenecektir.
- Göçmen sorununa devrimci çözüm: Suriye ve Afganistan başta olmak üzere yakın coğrafyamızdaki farklı ülkelerde yoğunlaşan cihatçı saldırganlık sonucunda ülkemizde artan sığınmacı nüfus, çözümü gitgide zorlaşan bir sorun oluşturmaktadır. Türkiye’nin farklı ülkeleri hedef alan emperyalist saldırı planlarına suç ortağı haline getirilmesi engellenecek, sığınmacıların geri dönüş koşullarının oluşması için bu süreçlerin ilgili taraflarla birlikte planlanması sağlanacaktır. Türkiye’yi para karşılığında AB’nin sınır bekçisine dönüştüren Geri Kabul Anlaşması tek taraflı olarak feshedilecektir. Ülkemize yönelik göç ve sığınma süreçlerinin tümü standarda bağlanacak, ülkemizde ikametin koşulları güncellenecek, sınır güvenliğimiz sağlanacak, ülkemizdeki her statüden göçmen kayıt altına alınacaktır. Belirlenen koşulları sağlayarak ülkemizde kalma hakkı edinecek göçmenlere çağdaş değerler uyarınca entegrasyon desteği sağlanacaktır. Kaçak işçilik ve göçmen çocukların çalıştırılmasının her türlüsü tavizsiz olarak engellenecektir.
- Devrimin merkezi olarak Türkiye: Emperyalist-kapitalist sistem, yalnızca halkımıza değil tüm dünya halklarına bir felaketi yaşatmaktadır. Türkiye başka ülkelere de örnek olacak, dünyadaki devrimci arayışlar ile dayanışma içerisinde olacaktır. Emperyalist saldırılara karşı direnen tüm ülkeler ise Türkiye’nin potansiyel müttefiki olarak değer görecektir. Emperyalistlerin ve uluslararası tekellerin çıkarları için ulusal sınırların fiilen ortadan kaldırılmasına karşı pozisyon alınacak, sistemden kopan ülkelerin ortak ve sosyalist bir gelecek kurabilmeleri hedeflenecektir.
3. Laik ve eşitlikçi bir toplumsal yaşam
- Tarikatlar kapatılacak: Karşı-devrim süreci dini tarikatların her yönden desteklenmesi ve devlet kademelerine yerleştirilmesine yol açmıştır. Toplumu gerici bir biçimde dönüştürmek ve bu yolla sömürü düzenine rıza üretmek için kullanılan bu yapılar devlet ve sermayeyle de bütünleşerek başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere tüm yurttaşlarımızı tehdit etmektedir. 677 sayılı devrim kanunu uygulanacak; tüm tarikat ve cemaat yapıları dağıtılacaktır. Gerici karanlığın yeniden halkımızın başına bela edilmemesi için tüm yasal ve hukuki önlemler alınacaktır.
- Din temelli ayrımcılığa karşı laiklik: Cumhuriyet’in din alanını laikliği temel alarak düzenlemek için kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluş amacından sapmış, laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tüm faaliyetleri durdurulacak ve din alanını laikliği esas alarak düzenlemek üzere tüm inançlara eşit mesafede duracak, inanç ve vicdani kanaati ne olursa olsun tüm yurttaşları eşit kabul edecek yeni bir kamu kurumu kurulacaktır. Toplumsal yaşamı dini esaslara göre şekillendirme denemelerine son verilecek; tüm toplumsal ihtiyaçlar aklın ve bilimin yol göstericiliği esas alınarak giderilecektir.
- Mafya-çete düzeni son bulacak: Neoliberal dönüşümün doğasında olan kamusallığın aşındırılması, devletin çözülme sürecine girmesine yol açmıştır. Çözülen devletten doğan boşluğu ise mafya-çete, tarikat, sermaye ve siyasi patronaj ilişkileri doldurmaya başlamıştır. Karşı-devrim koşullarında etkinliği artan mafya-çete yapıları, birer asayiş sorunu olmanın ötesinde halka yönelik saldırılarda görev üstlenen halk düşmanı odaklardır. Bu kirli odaklar tasfiye edilecek, yeniden ortaya çıkmalarının maddi koşullarının oluşmaması için tüm önlemler alınacaktır.
- Kadınlara özgürlük eşitlikle gelecek: Karşı-devrim süreci zaten var olan kadın-erkek eşitsizliğini pekiştirmiş, kadınlar için yaşamanın kendisi bir mücadele haline gelmiştir. Emperyalizm, patron düzeni ve gericilik; kadına yönelik şiddetin tırmanmasına yol açmıştır. Kadın emeğinin değersizleştirilmesi ve gericilik aracılığıyla kadınların kamusal alandan dışlanması, eşitsizliğe en büyük maddi zemini oluşturmaktadır. Eşitsizliğin kaynakları kurutulacak, cinsiyet eşitliği temel hedef haline getirilecektir. Gericilik toplumsal alandan kovulacak, kadınlar toplumun eşit ve asli bir unsuru olarak hak ettikleri konuma kavuşacaktır. Kadına yönelik şiddeti bitirecek tüm yasal önlemler alınacak, kadının eve kapatılmasını engellemek adına çocuk bakımı, yemek, temizlik gibi tüm işler toplumsallaştırılacaktır. Çalışma hayatına kadınların tam katılımı hedeflenecek, eşit işe eşit ücret ilkesi hayata geçirilecektir.
- Eşitlik için yurttaşlık: Türkiye’de farklı toplumsal kesimlere ve dinamiklere yönelik ayrımcılık ve baskılar, sermaye egemenliğinin Türkiye’deki özgül biçimine dayalı tarihsel nedenlere sahiptir. Bu tarihsel nedenler ve bunların sonucunda ortaya çıkan eşitsizlikler karşı-devrim sürecinde hem bu gruplara yönelik baskıyı artırmanın aracı hem de çözüm adı altında yurttaşlığın ortadan kaldırılmasının gerekçesi haline getirilmiştir. Karşı-devrimci dönüşümün beraberinde getirdiği gerici kuşatma Alevileri de hedef almıştır. Bununla beraber yine karşı-devrimci dönüşüm çerçevesinde girişilen yurttaşlığı tasfiye çabası Kürt emekçilerin talep ve beklentilerini Osmanlıcı bir eksene yerleştirmeye çalışmakta ve sorunun gerçek çözümü olan eşitlikçi bir yurttaşlık anlayışı yerine yurttaşlığın bir bütün olarak tasfiye edildiği bir Osmanlı tarzı millet sistemini koymaktadır. Emperyalist merkezlerin saldırılarına karşı birlikte mücadelenin sonucunda Türkiye, farklı kökenlerden emekçilerin ortak yurdu olma değerini yeniden ispat edecektir. Etnik ve dini her türlü aşağılama ve ayrımcılık yasaklanacak, siyasal alan emekçi halkın ortak çıkarları merkeze alınarak şekillendirilecektir. Bugüne miras kalan iktisadi, sosyal ve kültürel eşitsizlikler giderilecek, yurttaşlık hakları halkın tüm kesimlerinin siyasal alana eşit bir biçimde dahil olmalarının güvencesi olarak anlam kazanacaktır.
- Devlet yönetimine halk katılımı: Mevcut kapitalist sistem toplumun siyasal alanın dışına itilmesi üzerine kuruludur. Siyasete katılım, yalnızca belirli dönemlerde yapılan seçimlerde oy kullanmakla sınırlıdır. Üstelik bu seçimlerde de çoğunlukla sermayedarlar ve onların siyasi temsilcileri avantaj sağlamaktadır. Devrimci dönüşümler için ise halkın siyasal alana aktif katılımı şarttır. Her düzeyde yapılacak seçimler, mahalle komiteleri, işyeri örgütlülükleri yönetime doğrudan katılımın araçları olacak bir biçimde sağlanacaktır. Çalışma hayatında katılımcı mekanizmalar oluşturulacak, emekçiler bizzat içinde yer aldıkları üretim süreçlerinde merkezi planlama hedefleriyle uyum gözetilerek doğrudan söz sahibi olacaklardır.
- Hukuk ve Adalet: Karşı-devrim süreci, emekçi halkın lehine olan yasaların bir bir ortadan kaldırılmasının yanı sıra mevcut yasaların da halk aleyhine yorumlandığı bir yargı sistemi oluşturmuştur. Yargının halka karşı suç işlemek için bir araç haline getirildiği bu süreç son bulacak, yargı gücü gerçek bir toplumsal adalet için halk düşmanlarını karşıya alacak bir biçimde en baştan düzenlenecektir. Toplumsal çıkarları temel alan ve emekçi halkın haklarını koruyan bir hukuk düzlemi oluşturulacaktır.
- Tarikatlar kapatılacak: Karşı-devrim süreci dini tarikatların her yönden desteklenmesi ve devlet kademelerine yerleştirilmesine yol açmıştır. Toplumu gerici bir biçimde dönüştürmek ve bu yolla sömürü düzenine rıza üretmek için kullanılan bu yapılar devlet ve sermayeyle de bütünleşerek başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere tüm yurttaşlarımızı tehdit etmektedir. 677 sayılı devrim kanunu uygulanacak; tüm tarikat ve cemaat yapıları dağıtılacaktır. Gerici karanlığın yeniden halkımızın başına bela edilmemesi için tüm yasal ve hukuki önlemler alınacaktır.
D. Sosyalist Kuruluş ve Toplumsal Devrim
1. Devrimci dönüşümlerde siyasal devrim ve toplumsal devrim iki ayrı düzlem olarak ortaya çıkmaktadır. Sosyalist devrimlerde ilk aşama, siyasal iktidarın işçi sınıfının öncü partisince fethi anlamında siyasal devrimdir. Toplumsal yaşamın bütünüyle sosyalist anlayışa göre yeniden düzenlenmesi anlamında toplumsal devrim, ancak siyasal devrimden sonra gündeme gelebilir. Türkiye’de sosyalizmin kuruluşu, siyasal devrim ve toplumsal devrim şeklinde iki net aşamaya ayrılacaktır. Siyasal devrim siyasal iktidarın işçi sınıfının öncü partisince alınmasını, toplumsal devrim ise yine partinin öncülüğünde toplumsal düzlemde sosyalizmin inşasına yönelik atılacak adımların bütününü ifade etmektedir.
2. Siyasal devrime kıyasla daha uzun bir sürece yayılacak olan toplumsal devrim sosyalizmin toplumsal alanda ilerlemesini ifade eden iktisadi, sosyal, kültürel, ideolojik düzlemlerin bütünlüğünde ele alınacaktır. Toplumsal devrim, siyasi mücadelede öne çıkan başlıkların derinleştirilmesini içerdiği gibi, bu başlıkların dışında kalan kimi eşitlikçi ve dönüştürücü hamlelerin başlatılacağı uğraktır. Toplumsal devrimde ölçüt, her düzlemde toplumsal eşitlik ve özgürlüğün sağlanması ve bu amaçla sosyalist toplumun inşası ve onun temel yapı taşı olan sosyalist yurttaşın yaratılmasıdır.
3. Eşitlik fikrinin bir toplumsal norm olarak yerleşmesi amaçlanacaktır. Eşitlik karşıtı görüşlerle mücadele edilecektir. Sosyalist toplumda tüm insanlar eşittir ve eşit koşullarda yaşama hakkına sahiptir. İnsanlar arasında etnik köken, milliyet, uyruk, cinsiyet, cinsel yönelim, inanç veya inançsızlık, yaş, bilgi ve beceri gibi farklara dayanan hiçbir ayrım eşitsizliklere gerekçe sayılamaz.
4. Eğitim sistemi bir bütün olarak yeniden inşa edilecektir. Bireyin toplumun ayrılmaz ve eşit bir parçası olduğu bilincinin ortak bir değer olmasının yanı sıra emperyalist merkezlerin ve kapitalizmin kalıntılarının ideolojik saldırılarına karşı bağışıklık hedeflenecektir. Devrimin eğitim programı bilim, kültür ve sanat alanında ileri bir toplum yaratmayı başa yazacaktır.
5. Toplum olmayı sürdürebilmek birlik duygusunun gücüne de bağlıdır. Toplumsal mekanlar sosyalist dönüşümü güçlendirecek bir biçimde yeniden inşa edilecek, yurttaşların boş vakitlerini evlerinde ve birbirlerinden ayrı değil toplumun geri kalanı ile birlikte geçirmelerini sağlayacak etkinlikler sürekli kılınacaktır. Halkın ortak sorunlara karşı mücadele ruhunu besleyen kampanyalar aracılığıyla devrimci dinamizmin ayakta tutulması ve güçlendirilmesi sağlanacaktır.
6. Toplumsal örgütlülük devrimin gücü olduğu gibi kalıcı bir devrimci dönüşümün sağlanabilmesinin de tek aracıdır. Hayatın her alanında örgütlülük teşvik edilecek, yurttaşların karşılaştıkları sorunları aşabilmek için örgütlü davranış sergilemelerinin bir toplumsal refleks haline gelmesi ana hedeflerden birisi olacaktır.
7. Devrimin ana gücü halkın siyasal olarak özneleştirilebilmesidir. Özne olma halini kalıcı kılmak devrimi güçlendirmenin olduğu gibi onun başka halkların arayışlarına bir yanıt haline gelmesinin de etkili bir yoludur. Halk toplantıları, ülkede ve dünyada ortaya çıkan gelişmelere ilişkin siyasi tartışmalar çalışma hayatı dahil toplumsal yaşamın ayrılmaz bir rutini haline getirilecek; toplumsal rızanın olduğu konularda bile siyasal tartışmaların yürütülmesi ve herkes tarafından aktif bir biçimde takip edilebilmesi sağlanacaktır. Devrim Partisi, toplumsal devrim sürecinin öncülüğünü üstlenir, devrim kazanımlarının korunması ve bu kazanımlara sahip çıkacak toplumsal örgütlülüğün inşasına önderlik eder.