Siyonizmin yeni hedefi İran
Cuma sabaha karşı İsrail tarafından İran’a karşı başlatılan saldırının etkileri halen sürüyor. İran’ın meşru yanıtı ile çatışma evresi sürerken Ortadoğu’yu emperyalistler lehine yeniden dizayn etme süreci de devam ediyor. Suriye’nin emperyalist müdahale sonucunda fiilen ortadan kaldırılmasının ardından Filistin’de soykırıma varacak denli pervasızlaşan İsrail’in karşısında İran dışında herhangi bir aktif güç bulunmuyor.
Türkiye’de ise Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan İmralı süreci de Ortadoğu’daki son durumla anlam kazanıyor. Suriye’de Baas iktidarının beklenmedik direnişi sonucunda “buzdolabına kaldırılan” ilk çözüm süreci, Suriye’nin cihatçılar tarafından ele geçirileceğinin anlaşılması ve İran’a yönelik emperyalist planların hız kazanması ile birlikte yeniden ülke gündemine yerleşmiş oldu. Konunun “silahların susması” ya da “barış ve kardeşlik” bağlamında ele alınamayacağı, asıl meselenin emperyalist planlarda rol kapma arayışı olduğu son gelişmelerle birlikte bir kez daha anlaşılmış oldu.
İsrail’in saldırıları ile birlikte liberal unsurların bir yerlerden talimat gelmişçesine hep bir ağızdan İran’ın iç sorunlarını gündem etmesi ise ayrıca önemsenmeli. Suriye örneğinde gördüğümüz gibi emperyalist saldırganlık yalnızca dışarıdan silahlı saldırılar ile işlemiyor. Ambargolar aracılığıyla ülkelerin ekonomik darboğaza itilmesi, iç siyasette dışlanan unsurların devşirilmesi ve emperyalist planlarla eşgüdüme sokulması da aynı müdahalelerin parçası olarak anlam kazanıyor. Bu nedenle özellikle bu dönemde Molla Rejimi’nin kendisinin tartışmaya açılması İran’ın laik bir ülkeye dönüşmesine değil emperyalistlerce paramparça edilmesine hizmet edecektir.
Laikliği gerçekten savunanlara düşen görev ise İsrail’e karşı mücadeleyi yükseltirken ülkemizi emperyalizme karşı duran laik bir Türkiye olarak yeniden inşa edecek siyasal ve toplumsal kuvveti oluşturmak, böylece direnişin eksenini devrimci bir rota ile yeniden tanımlamaktır.
AKP İsrail’e hizmet ediyor
AKP iktidarı İsrail saldırganlığına karşı Filistin halkının yanında olduğunu her ne kadar iddia etse de her gerçek gündemde İsrail’den yana pozisyon alıyor. İsrail’e karşı direnişin en büyük gücü olan Suriye’nin ortadan kaldırılmasında aktif bir rol üstlenen AKP, barbar siyonistlere lojistik destekten de geri kalmıyor.
Toplumsal baskı nedeniyle İsrail’e karşı alınan ekonomik yaptırımlar İsrail’e giden mallara Filistin etiketi yapıştırılması ile kolayca delinmiş, iktidar siyasi sorumluluktan bu şekilde kaçmıştı. Geçtiğimiz hafta Mersin limanına yanaşan VELA isimli İsrail gemisinin doğrudan İsrail’in savaş sanayisi için kullanacak ekipmanları taşıyor olması ise AKP’nin İsrail konusundaki ikiyüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Ülkemizde yer alan NATO üslerinin emperyalistlere doğrudan ve dolaylı olarak sunduğu hizmetler ise İsrail’in bölgedeki en büyük güvencelerinden birisi olmayı sürdürüyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde sendikal kıyım
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde (İzBB) gerçekleşen grevin belediye yöneticilerinin taleplerine yakın bir anlaşma ile sona ermesinin ardından bu kez de koşulları daha iyi olan işçilerin çalışma hakkına göz dikildi. 1030 işçinin işten çıkarıldığını duyuran belediye başkanı Cemil Tugay, suçu yine işçilere attı. Tugay’ın Belediye-İş sendikasının daha önce imzalanmış anlaşmalardan daha düşük ücretleri kabul etmesi durumunda kararını gözden geçirebileceğini ifade etmesi ise suç işlendiğini açıkça gösteriyor. Tugay, işten çıkarma kararları ile sendikal kazanımları ortadan kaldırmayı hedefliyor.
İşçiler belirli hakları kazandığında nasıl başka işçilere örnek oluyorsa, kayıplar da yine diğer işçilere tehdit olarak geri dönebiliyor. İzmir örneğinde bizzat CHP eliyle kendisi de emekçi olan halkın önemli bir bölümü emekçilere karşı düşmanca bir pozisyona ikna edilmiş oldu. Böylece, işçi sınıfına yönelik başka saldırılara da meşruiyet zemini yaratıldı. Bu durumdan yalnızca CHP’li belediyelerin fayda sağlayacağını düşünmek ise eksik olur. CHP’nin izlediği yol AKP’nin ve büyük sermayenin de iştahını kabarttı. Bugün, açlık sınırının altına düşmüş olan asgari ücretin yeniden tartışılması ve ara zam için mücadelenin büyütülmesi gerekirken bu talebin inandırıcı bir biçimde gündeme gelemiyor oluşunda yine İzmir’de yaşananlar oldukça etkili.
İşçi sınıfının kazanmak için bir bütün olarak mücadeleye geçmesi ve emekçi halkın sosyal haklar da dahil olarak tüm yurttaşlık haklarını beraber arayabilecek düzeye erişmesi bir zorunluluk. AKP’ye karşı mücadelenin zafere ulaşabilmesi de yine emekçilerin bu anlamda birliğini sağlamasına doğrudan bağlı.