Çözüm süreci gerici bir zeminde ilerliyor
Geçtiğimiz hafta ülke gündemine İmralı Heyeti’nin ilettiği ve iktidar ile bir uzlaşıyı temsil ettiği anlaşılan mektup damga vurdu. Süreç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin önce Meclis açılışında DEM Partili vekillere gösterdiği yakınlık ve ardından 22 Ekim’de partisinin grup toplantısında tutuklu PKK lideri Abdullah Öcalan’ı Meclis’te konuşmaya davet etmesi ile başlamıştı.
Öcalan’ın örgütüne silah bırakma ve kendini fesih talimatı içeren mektup, konunun siyasal ve ideolojik zeminine ilişkin de ipuçları barındırıyor. Sosyalizmi ve Türkiye’nin Cumhuriyet devrimini suçlu ilan eden açıklama yeni çözümün gerici bir zeminde olgunlaştığının ilanı anlamına geliyor. Böyle bir zeminden halk yararına hiçbir şey çıkmaz, çıkamaz.
Çeşitli görüşmelerin ve müzakerelerin neredeyse bir yıldır sürdüğüne ilişkin ifadeler sürecin kamuoyuna açıklandıktan sonra da içeriğinin halktan gizlenmesi ile birlikte düşünülmelidir. Medyada karşılıklı barış ve uzlaşı çağrılarına TUSAŞ’a yönelik PKK saldırısı, YPG birliklerinin sınır ötesi operasyonların hedefi olması, kayyumlar ve yargı operasyonları eşlik etmişti. İki tarafın da halkın hiçbir şey anlamaması için elinden geleni yaptığı anlaşılıyor. Konuşulanları halktan gizlemek, halkı edilgenleştirmek ve sonucu kabul etmeye mecbur bırakmak bahsettiğimiz gerici zeminin tipik bir özelliği.
Bir önceki sürecin Suriye’nin parçalanması ile çakıştığı da hatırlanmalıdır. İki aktörün de Suriye başlığında yıllara yayılan bir ön çalışması olduğu düşünüldüğünde geçmiş “çözüm süreci”ni Suriye’nin paylaşılması için müzakere dönemi olarak okumak mümkündür. Nitekim Esad’ın düşüşünün o kadar da kolay olmayacağının ortaya çıkması ile birlikte süreç “buzdolabına kaldırılmış”tı. Ne tesadüftür ki çözümün yeniden gündeme gelmesi Suriye’de Baas yönetiminin iktidarı kaybetmesi ile aynı zamana denk geldi. Bu bağlamda yeni sürecin barışı bir yana bırakalım Suriye’yi ve muhtemelen İran’ı içine alacak yeni bir çatışma ve savaş dalgasının ön hazırlığı anlamını taşıdığını söylemek abartılı olmayacaktır.
Sürece ilişkin iyimser yorumlar yapanlar özellikle bu gerçeği bilerek veya bilmeyerek görmezden geliyorlar. Çatışmasızlığa biçilen olumlu rol, gericilerin ve emperyalistlerin çatışmadan ve kan dökmeden varlığını sürdüremeyeceği gerçeğini ıskalıyor. “Silahların susması” söyleminin aslında kirli namluların yeni hedeflere yönelmesi anlamına geldiği unutuluyor.
Ayrıca AKP ve MHP’nin bu durumu iç siyasette bir avantaja çevirmek isteyeceği de sır değil. Halkı açlığa ve yoksulluğa mahkum eden, ikna mekanizmaları yara almış ve zorbalıkla ayakta duran iktidar; çözüm ve yeni anayasa tartışmaları sayesinde yeni bir güç devşirme arayışında.
Ancak yalnızca bu duruma vurgu yapmak, masanın bir tarafına sanki onların aksi bir isteği varmışçasına uyarılarda bulunmak sürecin bütününe bir tür eleştirel destek vermek anlamını taşır. Emperyalizmin rolünü ve etkisini ıskalayan ya da olduğundan küçük gören tüm yaklaşımlar en hafif tabiri ile hatalıdır.
Ne yazık ki sosyalist solun ciddi bir bölmesini de etkisi altına alan bu hatalı yaklaşıma karşı durmak da bir zorunluluk olarak kendisini dayatıyor. Hatırlamamız ve hatırlatmamız gereken sade gerçek ise şu: Masadaki aktörlerden hiçbiri Türklerin ya da Kürtlerin çıkarlarını savunmuyor. Emperyalist merkezlerin belirleyiciliğinde ve gerici bir zeminde kendi siyasi çıkarları için bir süreç yürütüyorlar. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun kurtuluşu ise bu zeminin tam karşısında halkın çıkarlarını merkeze alan bir hattı güçlendirilmekle mümkün olacak.
Trump kukla Zelenski’yi aşağıladı
Yeni ABD yönetimi, emperyalizmin çirkinliğini tüm sadeliğiyle sergilemeye devam ediyor. Ukrayna’nın kukla devlet başkanı Zelenski’yi basına açık yapılan görüşme sırasında azarlayan ve aşağılayan Trump, diplomasi tarihinde örneği kolay kolay bulunmayacak bir üslupla emperyalizm uşaklığının nihai olarak varacağı yeri tüm dünyanın gözüne soktu. ABD’nin 3 yıllık savaş boyunca verdiği para ve silah desteği karşılığında Ukrayna’nın büyük ekonomik değer taşıyan nadir elementleri ile kömür, doğalgaz, petrol varlıklarına ve limanlarına el koymasına yönelik onursuz bir teslimiyet anlaşması için Zelenski’yi ayağına çağıran Trump, Batılı emperyalistlerden bugüne dek aldığı desteğe güvenerek söz dinlemeyen kukla lidere tüm dünyanın gözü önünde yaptığı muameleyle işbirlikçilerin efendileri gözündeki konumunu ve emperyalistlere güvenerek iş yapanların düşeceği zavallı durumu gösterdi.
Trump-Zelenski atışması sonrasında ortaya çıkan tablo, ABD’de eski ve yeni yönetimler arasında AB liderlerinin de taraf olduğu yaklaşım farklılığını bir kez daha gösterdi. Çin’le ve Amerika kıtasındaki muhataplarıyla gerilimi artırırken Rusya’yla görece yumuşamaya gidip Avrupa’daki varlığını da kısmen azaltmayı hedefleyen yeni ABD yönetimi, emperyalist sistemin işleyişini ciddi şekilde etkileyecek bu politika değişikliği doğrultusunda ABD’nin farklı düzeylerdeki ortaklarını hedef almaktan ve yeri geldiğinde basının önünde aşağılamaktan da geri durmuyor. AB liderleri ise kopyala-yapıştır mesajlarla eski paradigmaya bağlılıklarını gösterirken ABD yönetiminin politik tercihini de değiştirmeye çalışıyor. Emperyalizmin nazik ya da kaba biçimleri, Rusya’yı ya da Çin’i kuşatmaya yönelik tercihleri arasında tercih yapılamaz, bunların herhangi birinden medet umulamaz. Dünya halklarının kurtuluşu emperyalistlerin yenilmesinden, emperyalistlerin emriyle ülkelerini felakete sürükleyen Zelenski gibi işbirlikçilerin halkın örgütlü gücüyle defedilmesinden geçiyor.