Asgari ücret masasında ücret konuşulmuyor
Milyonlarca emekçinin doğrudan sahip olduğu geliri belirleyen, kalanı için de önemli bir referans olan asgari ücretin 2025 yılında ne kadar artacağı halen belirsiz. Üç toplantı gerçekleşmesine karşın herhangi bir miktarın konuşulmaması üzerine Türk-İş kendi asgari ücret talebini yüzde 45 enflasyon düzeltmesi artı yüzde 20 refah payı olmak üzere 29.583TL olarak açıkladı. Türk-İş’in talebi gerçekleşse bile iki asgari ücretlinin çalıştığı 4 kişilik bir ailenin geliri, sendikanın kendi açıkladığı yoksulluk sınırının altında kalıyor. Yani masanın işçiden yana olduğu varsayılan bileşeni bile emekçiler için yoksulluk talep ediyor.
Emperyalist merkezlerin, uluslararası tekellerin ve yerli patronların çok daha düşük bir asgari ücret talep ettikleri ise sır değil. “Beklenen enflasyon” ambalajı ile işçi ücretlerinin daha da baskılanmasını istiyorlar.
Öte yandan metal sektöründe de fiili grevler sürüyor. Sektörde, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden sonuç çıkmaması üzerine ilan edilen grevler milli güvenliği bahane eden Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yasaklanmıştı. İşçiler ise grevi fiilen sürdürüyor ve taleplerinin karşılanması konusunda kararlı. İlgili kararnamenin yalnızca MESS üyesi işyerlerini kapsadığı ise not edilmeli. Yani bir patron iktidarı olan AKP, patronların örgütlülüğüne onlardan bile daha fazla değer veriyor!
Elbette içinde bulunduğumuz kapitalist düzende işçilerin emeklerinin tam karşılığını alabilmesi mümkün değil. İşçi sınıfının merkezde yer alacağı bir düzen için ise siyasal mücadele başat. Ancak bu, kapitalizmde işçilerin ücretleri dahil sosyal hakları için verdikleri mücadelenin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Asgari ücret de dahil emek mücadelesi hem işçi sınıfının mevcut koşullarında göreli iyileştirmeler yapıyor hem de onun bir sınıf olarak örgütlü varlığının sağlanmasına katkıda bulunuyor. Ayrıca gündelik mücadeleler, siyasal mücadelenin belirleyiciliği altında yeniden örgütlendiğinde, devrim ve sosyalizm arayışının önemli bir maddi kuvveti olma potansiyeline de sahip.
Erdoğan “yeni anayasa” sevdasından vazgeçmiş değil
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa konusunu unutmadığını şu sözlerle hatırlattı: “Yeni Anayasa, Türkiye için lüks değil, çok geç kalmış bir ihtiyaçtır.” “Siviller eliyle yapılmış demokratik, kuşatıcı ve özgürlükçü bir anayasa” vurgusu yapan Erdoğan’ın 22 yıllık iktidarı boyunca onca hukuksuzluğun altında imzası olduğu ise unutulmuş değil.
Anayasa’yı ihlal etmekte sorun görmeyen, mahkemelere AYM kararlarını tanımayın çağrıları yapmaktan kaçınmayan Erdoğan’ın sözleri elbette anlamsız. Kendisinin yeni anayasa sürecinden tek bir beklentisi olabilir: İktidarına yeni bir meşruiyet kaynağı sağlamak. O nedenle tekrar tekrar hatırlatmak ve hatırlamak gerekiyor. AKP’den özgürlükçülük ya da demokratlık beklenemez. AKP, halk düşmanı bir karşı-devrim iktidarıdır.
AKP’nin yasalarla ve hukukla olan ilişkisini analiz etmek için 22 yıl geri gitmeye ise ihtiyaç yok. İktidara muhalif neredeyse tüm ifadeler büyük bir “titizlik” ile inceleniyor ve Cumhurbaşkanı’na hakaret başta olmak üzere kılıfına uydurularak suç unsuru kapsamına alınıyor. Yetmediğinde ise hiçbir hukuki dayanağı ve anlamı olmayan soruşturmalar açılıyor; gece yarısı baskınları, doğrudan doğruya bir ceza mekanizması olarak işletiliyor. Tüm bunlar olurken de havaalanı saldırısında rol oynamış IŞİD üyeleri aynı yargı tarafından serbest bırakılıyor. Kamu görevlileri, resmi olarak terör listesinde olan isimlerle resmi görüşmelerde bulunuyor, kamuoyuna birliktelik görüntüleri servis ediliyor.
Gerekirse ezbere dönüştürülmeli: Bu iktidar bir bütün olarak karşı-devrim iktidarıdır. AKP iktidarında görev alan, karşı-devrim süreci için çalışan herkes bu karanlık dönemin suç ortaklarıdır. Suç ortakları arasında “samimi”, “özgürlükçü”, “demokrat” veya ”yurtsever” aramak saflık; bulmak ise niyetten bağımsız olarak halka karşı ihanettir.
Suriye yıkılırken Colani de Şara oldu
Suriye, emperyalistlerin ve cihatçıların elinde felakete sürüklenirken Batı basını da HTŞ liderini parlatmakla meşgul. BBC röportajına sivil kıyafetle çıkarılan, Hakan Fidan ile olan görüşmesinde ise kravat giydirilen Colani, artık Batı tarafından cihatçı olmadan önceki ismiyle, yani Ahmed Hüseyin eş-Şara olarak anılıyor.
Colani, kendisine AKP ve Batı tarafından ezberletilmiş “özgürlükçü” zırvaları sıralarken Suriye halkının hakları, yabancı güçlerin pazarlık masasında değerlendiriliyor. Bir yandan Alevilere yönelik saldırılar sürerken özellikle azınlıklara, çeşitliliklere yapılan vurgu; cihatçıların bu anlamda kötü ve elbette hak ederek edindikleri şöhreti unutturmanın yanı sıra, başta İsrail olmak üzere Suriye’nin yıkılmasından sorumlu tüm güçlere farklı unsurlarla ayrı ayrı ilişki kurma meşruiyeti sağlıyor. “Çok seslilik” perdesinin arkasına saklanan gericilik ve emperyalizm, böylece modern bir ülkeyi daha parçalanmaya sürüklüyor.